İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt Temsiliyet Krizi

2007 genel seçim kampanyasında İstanbul’dan bağımsız aday olan Baskın Oran düzenli olarak ve inatla “ezberi bozmak” diyordu. Resmi ideolojinin kırmızı çizgilerini sorgulama adına art arda çarpıcı ve aslında oldukça uzlaşmacı açıklamalar yapan Baskın Oran’ın meclise girmemiş olması, büyük bir talihsizlik oldu. Meclise Kürt oylarıyla giren hiçbir bağımsız milletvekili – ne ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras ne de DTP’li milletvekilleri – onun kadar açık ve dolaysız mesajlar vermeyi başarmış değil. Onların da ezber bozmaya ihtiyaçları var; ama kendilerine uyguladıkları oto sansür nedeniyle, örneğin kendilerini meclise taşıyan PKK hakkındaki düşüncelerini dahi açıklayamıyor ve bu konuda ezberin bozulmasına katkı sunamıyorlar.

Buna karşılık, devlet seçkinlerinin Kürt sorunu ile ilgili olarak neredeyse topyekûn ezberi bozma zorunluluğu hissettikleri bir evreye geçmiş bulunuyoruz. İlk defa askeri seçkinler de kırmızı çizgileri gözden geçirme ve ezber bozma kampanyasına katılmış görünüyor. Bunun ilk işareti, Milliyet gazetesinde Fikret Bila’nın eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le yaptığı söyleşinin yayımlanmasıyla verilmişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı G. W. Bush’la yaptığı görüşmeden sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın yaptığı Kürtsever şaşırtıcı çıkış, ezberi bozan beyanların bazı emekli generallerin emeklilikten kaynaklı rahatlığının eseri olmadığını gösterdi.

Fakat, mesele dönüp dolaşıp PKK’nin nereye konulacağına geliyor ve bu konuda ezber bozma niyetinin pek değil, hiç olmadığı görülüyor. Kürtlere söylenen şu: Bir hak arayışına girmek ve bir şeyler kopartmak istiyorsanız, mutlaka PKK’nin terörist olduğunu kabul etmek zorundasınız. PKK’yi kriminalize etmek ve marjinalleştirmek bir saplantı olmayı sürdürüyor. DTP’li bazı kadın milletvekillerinin PKK kamplarında askeri eğitim aldığı ya da DTP Genel Başkanı’nın sahte çürük raporuyla askerlik görevinden kaçtığı iddiaları, PKK ile bağlantılı bir DTP’ye hiçbir şekilde hayat hakkı tanınmayacağını gösteriyor.

Kürt sorununun çözümünü PKK’den soyutlamanın imkanı var mı?

Sorunun yanıtı gayet basit: Beğenilsin ya da beğenilmesin, halihazırda Türkiye Kürtlerinin temsilciliğini yapan yegane siyasal parti PKK’dir. Elbette burada, Kürtlerin hak ve özgürlükler mücadelesini var oluş nedeni yapan ve halkla bağlantısı kuvvetli bir siyasal partiden söz ediyoruz; AKP gibi Kürtlerin şu ya da bu kesiminin oyunu almayı başaran bir partiden değil. AKP’nin Kürtlerden aldığı oy DTP’nin, dolayısıyla PKK’nin aldığı oyu geçmiş olsa, hatta 2009 yerel seçimlerinde “Diyarbakır kalesi” düşecek olsa da bu durum değişmez. AKP’nin DTP’ye Bulgaristan’daki Türk toplumuna dayanan Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni örnek almasını tavsiye etmiş olması boşuna değildi; mesele Kürtlerin hak ve özgürlükleri olduğunda, AKP risk almak istemiyor, önünde yürüyecek ve risk alacak bir hareket karşısında merkezi otorite olma misyonunu sürdürmek istiyordu.

Buna karşılık, PKK’ye alternatif olarak DTP’nin Kürtlerin temsiliyetini devralabileceğini düşünmek bir fanteziden ibarettir. DTP’nin ve bu gelenek içinde yer alan partilerin, bırakın PKK’den ayrışmayı, emanetçiliğin ötesinde oynayabileceği bir rol üstlenemeyeceği her defasında görüldü. Dolayısıyla, Kürt yüksek siyasetinin normalleşmesi için, PKK’nin silah bırakmasını sağlayacak bir siyasi çözüm formülünün bulunması şarttır. Zaten PKK buna hiçbir zaman hayır demiş değil.

Şöyle düşünülebilir elbette: Devlet Kürt sorununda ezberini bozmaya karar verdiğine göre, Kürtlerin hakları tanınmaya başladığında, ama hiçbir şekilde PKK’yi muhatap almadığında, PKK kendiliğinden işlevsizleşecek ve marjinalleşecektir. Peki, Kürtlerin siyasi temsiliyeti konusunda ortaya çıkan boşluk nasıl kapatılacak? Başka bir şekilde soralım: Kürtlerin hak ve özgürlükler planında taleplerini kim seslendirecek? Aniden CHP’nin ortaya çıkıp “Biz Kürtleri seviyoruz; terörü ve PKK’yı sevmiyoruz” demesi ve ana akım medyanın çeşitli yazarları tarafından nihayet bir sosyal demokrat bir parti gibi davrandığı için kutlanması boşuna değil. DTP’nin sol kimliği ile kapsamayı sürdürdüğü Kürt oylarının CHP’ye kaydırılmasıyla, AKP’nin eksik bıraktığı boşluğun kapatılabileceği düşünülüyor. Askeri açıdan PKK etkinliğini sıfır noktasına yaklaştırma çabası, aynı zamanda Türkiye’deki Kürt oylarının AKP ve CHP arasında bölüştürülmesi anlamına geliyor.

PKK bu planı bozar mı?

Öncelikle söylenmesi gereken, PKK’nin bu yönde bir hazırlık yapmadığıdır. 2004 Haziranı’ndan itibaren, askeri çözümü ve örgütsel olarak dar ve seçkinci bir çizgiyi eksen almıştır. Bu çizgiye alternatif Osman Öcalan çizgisi ise, Kürt Bölgesel Yönetimi’ne sığınma ve siyasi ağalık anlayışının ötesine geçememiştir. KONGRA-Gel ve sonrasında KCK gibi halkın örgütü olma iddiasıyla kurulan yapıların pratik bir varlık edinmesi söz konusu olmadığı gibi, eldeki yasal kurumların da halktan kopması ve kabuk bağlaması gibi bir süreç yaşanmıştır. 2007 genel seçiminde görünür hale gelen ve Kürdistan’ı da içeren önemli oy kayıpları, bu sürecin doğal sayılması gereken bir sonucudur.

Genelkurmayın ABD ile uyumlu ve Güney Kürdistan’daki Kürt Bölge Yönetimi’nin varlığını düşman kabul etmeyen bir çizgiye gelmesinde ve nihayet Kürtleri “sevmeye” karar vermesinde, PKK’nin sergilediği askeri direnç belirleyici olmakla birlikte, dönüp yine PKK’ye fatura çıkaran bir biçim almıştır. En azından bu aşamada, geç de olsa, DTP’nin öncülüğünde bir Kürt sivil inisiyatifinin devreye girmesi gerekiyordu; ama bu yönde bir örgütsel hazırlık zaten yoktu. DTP Kürt hareketinin yasal düzeyde seferber edildiği bir kurum değil, Ankara’ya gönderilecek milletvekillerinin tayininin yapıldığı bir örgüt haline gelmişti.

“Kürtleri sev, PKK’yi sevme” politikasının tüm şiddetiyle hayata geçirildiği bugünlerde, PKK’nin Kürt siyasi temsiliyetini sürdürme kapasitesinin marjinalleştirilmesi atağının sonuç alıcı olma ihtimalinin yüksek seyrettiği söylenebilir. Bu ihtimalin gerçekleşme nedeni, örneğin CHP’nin sosyal demokratlaşmaya ve Kürtleri kazanmaya karar vermesi olmayacak; bizzat PKK yöneticilerinin, “PKK halktır” önermesine rağmen, halkın örgütü olmanın gereklerini kabul etmeyen ve halktan kopuk yüksek siyasete gömülen çizgideki ısrarı olacak. Bu ihtimal hesabı, Türkiye’de kelimenin gerçek anlamında Kürt temsiliyetinin yaşadığı krizin aşılacağı değil, aksine derinleşeceği anlamına geliyor. PKK kendi ezberlerini bozmadan kendisi hakkındaki ezberi de bozdurtamayacak ve Kürt temsiliyet krizinin derinleşmesinin önüne geçemeyecektir.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish