Türkiye’de haftalardır türban sorunu tartışılıyor. Bir taraf türban sorununun unutturulmak istenen çok daha temel şu ya da bu sorunu örtmek için kullanıldığını, diğer taraf ise ayrımsız bir şekilde kamu hizmetlerinden yararlanmak isteyenlere baş örtüsü takma hakkının verilmesinin özgürlükçü bir kazanım olduğunu iddia ediyor. Doğruyu kim söylüyor? Bana göre her iki tarafın da haklı olduğu taraflar var.
Bu tartışmaya temel teşkil eden bir başka tartışma daha var: Türban gericiliğin mi, yoksa modernleşmenin mi simgesi? Doğruyu kim söylüyor? Bana göre, bu tartışmada da her iki tarafın haklı olduğu taraflar var.
Tartışmayı açmazdan ve kısır münazara gösterilerinden kurtarmak için biraz Platonik bir yol izlemekte fayda var. Modernleşmeden kadının kamusal alanda görünür ve aktif, gericilikten de kadınların kamusal alandan dışlanmasını ve pasifleştirilmesini anlıyorsak, karar verici bir ölçüye de sahip oluruz. Ben bu mantığı izleyerek, kadınların kamusal alanın istisnasız her alanında başörtüsü takma hakkının tanınmasını savunuyorum.
Derdimi misal vererek açıklamaya çalışayım: Cinsiyeti ne olursa olsun hastaya müdahale görevini yaparken cinsiyet ayrımına gitmeyen bir kadın doktorun başörtüsü takmasının bir mahzuru olabilir mi? Burada mesele örtünmenin tıp etiği ve pratiği açısından sonuçlarıdır. İnançları gereği örtünen kalp uzmanı bir kadın doktor yan komşusu kalp krizi geçiriyor, ama erkek olduğu için müdahale etmeyi kabul etmiyorsa, bırakın kamu görevlisi olmayı, doktorluk ünvanını hak edip etmediği tartışmalı hale gelir.
Örtünme kadınların kamusal alanda görünür ve aktif olma hakkını elinden alıyor, sınırlama getiriyor ve uç noktada ev içine hapsetme anlamına geliyorsa gericiliktir. Dolayısıyla, AKP-MHP ittifakının bir ara formül olarak başörtüsü takanlar kamu hizmeti alsınlar, ama vermesinler demesi gericilikten başka bir şey değildir.
İslamcı sermayenin yükselişine ve yaygınlık kazanmasına paralel olarak kamusal alanda ve orta sınıf içinde başörtüsünün yaygınlık kazanmasından rahatsızlık duyanlar, türbanın gericiliğin simgesi olduğunu savuna dursunlar; ben politize Kürt kadınının başörtüsünden söz etmek istiyorum.
Newroz gösterileri televizyon ekranlarına yansıdığında, beni derinden etkileyen Diyarbakır’da belediyenin organize ettiği görkemli ve organize mitingler değil, Kürdistan’ın küçük kentlerinde sokaklardan akan başörtülü kadınların sergiledikleri asi coşkudur. Sanki böyle bir olgu yokmuş gibi başörtülü modernleşmenin en dinamik kitlesini Kürt kadınlarının oluşturduğunu görmezden gelen ve türban sorunu Kürtlerden bağımsızmış gibi yazılar üreten Kürt entelektüelleri karşısında hayrete düşüyorum.
Modernleşmeyi genç devrimci kızların kot pantolon giyme ya da yerine göre militer çağrışımlar içeren bu anlayıştan koparak kadınların cinsel cazibelerini sergileme hakkına indirgeyen yaklaşımın sahipleri, sempatiyle baktığı Müslüman ve başörtülü Kürt kadınının politizasyonunu anlamakta zorlanıyor ve muhtemelen dereyi geçerken yaşanan, dereyi geçtikten sonra ortadan kalkacak bir vaka olduğunu düşünüyor. Sonra da türban sorununun Kürt sorununu örttüğü yolunda tezler ileri sürülüyor.
Türban sorunu Kürt sorununu örtüyor mu? Bu meseleyi nasıl ele aldığınızla ilgili bir mesele. Türban sorununa eğilmeyen ve kendi halk gerçekliği ile bağlantı içinde ayağı yere basan politikalar üretmeyen anlayış, gerçekte türban sorununun Kürt sorununu örtmesinin yolunu açıyor. Kürt sorununu türban meselesinden ayrıştıran anlayış ise, sokaklarda ben varım diye bas bas bağıran kadınları bile tanımayı kabul etmeyip, kendine göre yukarıdan modernleşmeyi dayatıyor. Oysa çok açık ki Newrozlarda başörtülü Kürt kadınlar folklor gösterisi ya da geleneksel kıyafet defilesi yapmıyor.
Ne yazık ki Kürt yüksek siyaseti, söz konusu başörtüsü olduğunda, gericiliği aşmakta zorlanıyor. Bu nedenle açık açık ve yüksek sesle, kadının başörtülü ya da başörtüsüz kamusal alanda görünür ve aktif olma hakkını dillendiremiyor. AKP’nin başörtüsü meselesinde gericilikle uzlaştığını iddia etmek bu kadar mı zor? En azından gericilikte MHP’yi sollayan CHP’nin paraleline düşmemek gibi yüzeysel, ama yol gösterici olduğu defalarca ispatlanmış bir ölçü de mi benimsenemiyor? Bu nasıl bir akıl fikir yürütmedir?
İlk yorum yapan siz olun