Hekîm Kılıç, Tiyatro Avesta’nın rahmetli Musa Anter’i konu alan “Araf” adlı oyununu birçok bakımdan sert bir şekilde kritik eden “Araf: Di Navbera Profesyonelîzm û Amatorîzmê De” yazısının ardından, Tiyatro Avesta imzalı bir yanıt almış.
Yanıt kısaca şu suçlamaları içeriyor:
1) Sen eleştiriden ne anlarsın? Eğer eleştiri yapmaya yelteneceksen şu ve şu eleştirileri oku da bir şeyler öğren. (Bu arada, şu ve şu “eleştiriler” de bir güzel listelenip yollanmış.)
2) Lütfen eleştiri yazıyormuş gibi yaparak, cinsel tacizci olduğunu düşündüğünüz Mehmet Esatoğlu’na şahsi kinlerinize bizi ve oyunumuzu alet etmeyiniz; biz burada işimizi yapmaktayız.
Tam da TRT 6 gündemine boğulduğumuz sıralarda, son birkaç yıldır Kürt tiyatrosunun yükselen yıldızı gibi görünen Tiyatro Avesta’nın eleştiri anlayışını masaya yatırmanın ne kadar acil olduğu tartışmalıdır elbette. Fakat, hazır TRT 6’nın Şivan Perwer transferi suya düşmüşken, bir nebze olsun rahatlama hakkımızı kullanıp Tiyatro Avesta’nın tepkisini gündemleştirmekte mahzur yoktur diye düşünüyorum.
Önce şu “şahsi kin” meselesinden başlayalım.
Şahsi kinden kasıt, tiyatro alanında cinsel tacizci mi, tiyatrocu mu, yoksa her ikisi mi olduğu neredeyse on yıldır tartışılan Mehmet Esatoğlu ile Tiyatro Avesta dostluğuna duyulan tepkidir. Hekîm Kılıç, cinsel tacizci olduğuna hükmetmiş olduğu Esataoğlu’nun “Araf” oynanırken “Bakın, buradayım ve bunlar da dostlarım!” tavrına içerlemiş ve bunu eleştiri yazısında dile getirmiş.
Bu noktada, Tiyatro Avesta’nın kozmopolit tiyatro deneyimleri sırasında edindiği mezhep genişliği karşısında, “Lütfen bize atalarımızdan miras kalan feodal ahlâk değerlerimize sahip çıkınız, ayıp oluyor” sitemlerinde bulunmak tabii ki anlamsızdır. Zaten adına “tiyatro eğitiminde cinsel taciz” denilen kayıtlı ve de belgeli olguların bilinmesinde ve ona göre tavır alınmasında ısrarcı olanlar da, en başta feminist ve eşcinsel çevreler olmuştur.
Tiyatro Avesta’nın “şahsi kin” iddiası ile ilgili olarak dünyanın en kolay sorusunu soralım:
Taciz vakası hakkında, örneğin vicdani retçi ve LGBTT aktivisti Mehmet Tarhan “Tacizi Tiyatro Adına Korumak ya da BarışaRock Neye Karşı?” ya da insan hakları aktivisti Eren Keskin “Muhalif Kesimde Taciz Caiz midir?” açıklamalarını Esatoğlu’na şahsi kin duydukları için mi yaptılar?
Taciz tartışmalarından haberdar olan Tiyatro Avesta’nın yakın geçmişteki tutumunu hatırlamak lazım. Muhtemelen, taciz karşıtı tutumu kendilerini bir marka haline getirme stratejisine uygun bulmayarak, tavır almayı reddettiler ve Esatoğlu ile dostluk ve dayanışmalarını sürdürmeyi tercih ettiler. Bununla da kalmadılar; Esatoğlu ile aynı platformlarda boy göstermenin meşru olduğu mesajını vererek, taciz mağdurları ile sıfır empati kurma başarısı gösterdiler. Oysa Kürt halkının mağduriyetini sahnede vücuda getirmek ve yeri geldiğinde bunun bedelini ödemek gibi büyük bir iddianın sahibiydiler. Olsun; burası Türkiye ve herkesin mağduriyeti kendine mi?
Meselenin “şahsi kin” ile ilgili kısmını bu şekilde özetledikten sonra, Tiyatro Avesta’nın eleştiri anlayışına geçmekte fayda vardır düşüncesindeyim.
Bu konuda sözü başkalarına bırakma ve bizim yerimize onlar konuşsun tavrı olduğu açık. Bu nedenle, Hekîm Kılıç’tan referans gösterilen eleştiri yazıları hakkında beni de bilgilendirmesini rica ettim. O da beni kırmayıp bir liste halinde yolladı.
Söz konusu “eleştirilere” göz attığımda – ki birçoğunu “Araf” gündemi vesilesiyle zaten okumuş olduğumu anladım – ulaşılacak sonuç belli: Tiyatro Avesta eleştiri ile tanıtımı (reklamı) birbirine karıştırmakta. Bu karıştırma işleminin ayrım yapma özürlü olmaktan ziyade yine şu marka haline gelme stratejisiyle bağlantılı olduğu söylenebilir. Nihayetinde, Tiyatro Avesta Hekîm Kılıç’a reklam yapmak dururken niçin eleştiri yazmak gibi bir zahmete girdiğini sormakta. Örnek alınası “eleştiriler” de şu gibi olanlarmış:
“İki dil ve dünya arasında köprü gibi olan, her yönüyle bu topraklar kokan Kürt bilgesi Musa Anter’in hayat hikâyesini çok yaratıcı bir teatral dille anlatmış Araf… Kürtçe bilmeseniz de oyunu hiç sıkılmadan izliyorsunuz. Aydın Orak harika oynuyor.”
Rasim Ozan Kütahyalı- TARAF GAZETESİ
“Aydın Orak, Musa Anter’i oynarken sahne ile bütünleşiyor. Gölgesi ile Anter’in yanında beliren Orak, her bir bölümde görüntülerle paralel durmayı tercih ediyor. Aydın Orak bu durum sayesinde oyunculuk yeteneğini bütünüyle sahneye aktarabiliyor. Düşünce gücüyle paralellik kurduğu yazarın görüntüsüyle de iç içe geçince, seyrine doyulmaz bir performansla oyununu bitiriyor.”
Yaşam Kaya- TİYATRONLİNE
“Tiyatro Avesta Musa Anter’in hayatını iki dilli olarak ama tek bir dil ile, yani tiyatro diliyle aktarmayı başarıyor. Tiyatro dili deyince, aslında Kürtçe ve Türkçe dışında da başka dillerin kullanıldığını görüyoruz oyunda. Oyunun en büyük başarılarından biri oyunculuk ve iki dilin kullanımı.”
Jale Karabekir-BİANET
“Tiyatro Avesta, biçim olarak her zaman mütevazı bir sahne dekoru ve aksesuardan yana oldu. Natüralist bir bakış açısından ziyade epik bir tiyatro biçimini benimseyen Tiyatro Avesta, Araf oyununda da epik sahnelemeyi tercih ediyor.”
Cahit Çeçen- EVRENSEL KÜLTÜR
Bu tip ve bazen içeriği daha da uzayabilen yazılı referansları örnek alarak, Hekîm Kılıç’ın vakit kaybetmeksizin bir reklam ajansında kendisine iş bulması ve ona göre yazıp çiziktirmesi Tiyatro Avesta’yı ziyadesiyle memnun edecektir. Şimdi ne gereği var eleştiri, üstelik de Kürtçe eleştiri literatürüne katkı sunmaya çalışmak gibi ciddi ve zahmetli işlerle uğraşmanın?
Vahim olan, bu eleştiri kültürü olduğu iddia edilen pohpohlama kültürünün Kürt tiyatrosuna dönük ciddiyetsizliğin ve bilgisizliğin basit bir türevi olduğunu görememek. Kural olarak iyi niyetli Türk aydın çevrelerinin elinden ancak bu kadarı geliyor. Şu burunlarının dibindeki ve genel hal ve gidişatı çok da iç açıcı görünmeyen Kürt tiyatrosu hakkında ne biliyorlar ki? Sahnede gördün mü mazlum ve de adalet arayan Kürdü, biraz sevip okşayacak, gönlünü alacaksın. Şimdi kim oturup sahnedeki eserin metniyle, mizanseniyle, seyirci üzerinde ki etkisiyle filan uğraşacak?
Türk aydın tavrı bir yerde anlayışla karşılanabilir. Şu sıralar Türk tiyatrosunun pek derin ve de yaygın teatral eleştiri kültürü var da lütfedip bir dilimini Kürtlere mi verecekler? Durum buyken, maharetmiş gibi, “eleştiri” adı altında var edilen tanıtım kültürü Kürtler adına da talep edilebiliyor. Post-modern câhiliyye moda ya, illa ki Kürt milleti de bundan payını alacak.
Tiyatro Avesta’nın yıldızı niçin parlamakta? Yaygın Kürt kültür kurumlarının içine sürüklendiği krizden nasıl çıkılabileceğine dair güçlü ipuçları verdiği için mi? İşe Gogol’le filan başladıklarında, galiba bir şeyler yapacak ve belki zamanla örnek olmayı dahi başaracaklar dedik. Kısa ve de orta vadede, Kurdîli ulusal bir kültür programının hayata geçirilmesi beklentisi zaten yok. Bu nedenle öncü faaliyetler büyük önem arz etmekte. Fakat, çok geçmeden anlaşıldı ki, bu arkadaşlarımız olabildiğince kısa yoldan, Kürt aydınlanma krizinden şan şöhret biçmeye heves etmekteler. Bir kez bu yola girildi mi, tacizcilerle ortaklaşmaya varan insani çuvallamalara da şaşmamak lazım.
__________________________________
NOT: Bu yazı tam da Kültürel Çoğulcu Gündem’de yerini almaya hazırlanırken, Tiyatro Avesta’dan ikinci bir mail daha geldiğini öğrenmiş bulunuyorum. Anladığım kadarıyla, bu ikincisinin ortaya koyduğu tavır ilkinden de beter. Ama bazı yanlarıyla ümit verici: En azından akıl yürütme ve kendi sözünü söyleme kaygısıyla yazılmış – ki bu da, adeta bir parantez arası eda ile kültürel çoğulcu gündeme giren tartışmanın yılbaşı sonrasına da sarkacağına işaret ediyor.
İlk yorum yapan siz olun