İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürtçe Tiyatro Gündemine Lemi Bilgin’den Katkı

25 Haziran 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Devlet tiyatroları Kürtçe oyuna ‘hayır’ dedi” başlığı taşıyan bir haber yayımlandı. Bu haber, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın AKP hükümetinin ürkek Kürt açılımını kültür cephesinde yansıtma çabasını, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’in söyledikleri ile karşı karşıya getiriyor.
 
Şahsen Kürtçe tiyatro üzerine kendi kendime yazıp çizdiğimi düşünürken, bu haberin çıka gelmesinden memnun olduğumu belirtmeliyim. Tiyatro camiası genelde Kürt meselesine Fransız kalma tavrını öne çıkarmaya devam etse bile, devlet düzeyinde bu meselenin her yönüyle hararetle tartışıldığı açık. Benim yazılarım da bu tartışmanın tiyatroyu doğrudan ilgilendiren kısmından besleniyor doğal olarak.
 
Cumhuriyet gazetesinin haber başlığı aslında haberin içeriğini yansıtmaktan uzak; çünkü Lemi Bilgin Kürtçe oyuna “hayır” demiyor, DT sahnelerinde Kürtçe oyun oynanmasına da itiraz etmiyor. Özetle söylenen şu: Kürtçe tiyatro söz konusu olduğunda “sahne tahsisinin ötesine geçemeyiz.” Yani geçilemeyecek bir kırmızı çizgiden söz ediyor. Dolayısıyla “Bakan Günay’a Devlet Tiyatroları freni!” başlığını kullananların haberi daha doğru yansıttıkları söylenebilir.
 
Frenleme örneğin şu anlama geliyor: Varsayalım ki DT oyun repertuarına alınması ve oynanması için bir Kürtçe oyunla başvurdunuz, başvurunuz kabul edilmeyecektir, çünkü DT oyun repertuarı yalnızca Türkçe oyunlara açıktır. Nasıl ki DT repertuarına İngilizce, Fransızca, Çince, Rusça vs. oyunlar alınmıyor Kürtçe oyunların da alınması mümkün değil. Elbette bu durum yalnızca Kürtçe için değil, bu ülkede konuşulan Türkçeden farklı dillerin tamamı için geçerli. Gerçi DT’nin Türkçeden ne anladığı tiyatroda dil politikası açısından ayrıca değerlendirilebilir; çünkü DT standart hale getirilmesi hedeflenen belli bir Türkçenin temsilcisi.  Fakat bu yazının konusu Türkçeyi standartlaştırma macerasında DT’nin rolünü ve elde edilen sonuçları masaya yatırmak değil.
 
Lemi Bilgin yaptığı açıklamada, DT’nin devlet-halk ilişkisini halkın ötesinde ve üzerinde kurup tiyatro alanında halka toplum mühendisliği hizmeti vermeyi hedefleyen seçkinci anlayışı onayladığını ilan ediyor. Bu mühendislik faaliyetinin Türkçe olmayan ülke dillerini az gelişmişlikle suçlaması ve seçkin tiyatronun dışına itivermesi adil olmasa da, Devlet Tiyatroları Müdürlüğü koltuğunu işgal eden birisi için hali hazırda bir mecburiyet olduğunu kabul etmek gerekiyor.
 
Sonuç olarak daha önce defalarca yinelediğim bir görüşü Lemi Bilgin’in açıkça doğruladığını söyleyebilirim. Bugün için asıl sorun Kürtçe tiyatronun şöyle ya da böyle sahnede görünür olması değil. Süre giden engellemelere rağmen ilkesel olarak Kürtçe tiyatroya “hayır” denilemiyor. Fakat Kürtçe tiyatronun nihayetinde devlet kapısına da dayanarak kurumsal bir çerçeve kazanması istenmiyor. DT’nin görevi Türkçe tiyatronun ayrıcalıklı, üstün ve ayrımcı karakterini muhafaza etmektir. Yani herkes teatral hiyerarşinin neresinde duracağını bilmeli.
 
Bu haliyle resmi tiyatro yaklaşımının bölücü olduğu düşüncesine kapılmak ve bu düşünceyi kanıtlamak zor olmasa gerek. Bir taraf devlete ayrımsız bu ülkenin tüm vatandaşlarına kapılarını açık tutmalı ve değişmelisin derken, devlet kurumları (bu vakada Devlet Tiyatroları) değişime direnmeyi sürdürüyor. Bu durumda bölücü kim olur? Kürtçe tiyatroyu devletin sınırları dışına sürmeye çalışanlar mı, yoksa zaten bir kısım halkın konuştuğu bir dili devlet kurumlarıyla buluşturmak, kaynaştırmak isteyenler mi?
 
Lemi Bilgin’in açıklaması bir boyutuyla DT’nin mevcut kırmızı çizgilere bağımlı bir yerde durduğunu göstermekle birlikte, başka bir boyutuyla Kürtçe eğitim ile Kürtçe tiyatronun kurumsal bir çerçeve kazanması arasındaki bağa dikkat çekiyor. Şunu demeye getiriyor: İstesek bile DT’de Kürtçe oyun repertuarına yer veremeyiz, çünkü bunun için Kürtçe eğitimin özenle verildiği kurumlara ihtiyaç var. Bununla da kalmayıp bir adım daha atıyor: Varsayalım ki bu yönde bir gelişme oldu, DT’ye layık Kürtçe bilen bir tiyatro kadrosunun yetişmesi 30-40 yıldan önce olmaz.
 
İyi niyetli bir okumayla Lemi Bilgin’in açıklamasından en azından Kürtçe tiyatro eğitimi talep ettiği sonucunu çıkarmak mümkün – ki durum buysa, ben de kendisiyle hem fikirim. Gerçekten de Kürtçe tiyatronun kurumsal bir karakter kazanması Kürtçe tiyatro eğitimiyle mümkündür. Ondan ayrıldığım nokta, bu eğitimin sonuçlarının alınması için 30-40 yıl beklemek gerekmediğidir. Planlı bir çalışmayla 5-10 yıllık bir süre muhtemelen yeterli olacaktır. Hatta Kürtçe üzerindeki baskının anlamsız hale geldiği son 20 yıllık dönem iyi değerlendirilse, onca zorluğa ve baskıya rağmen hatırı sayılır bir kadronun Kürtçe tiyatro bölgesinde yetişmesi mümkündü diye düşünüyorum.
 
Lemi Bilgin gerçekten de Kürtçe tiyatro eğitimi talep ediyor olabilir mi? Elbette durum bu değil. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak en başta Genelkurmayımızın tayin ettiği kırmızı çizgileri tiyatro alanına taşıyor; bir de buna ek olarak tiyatro camiasındaki kafa karışıklığını ve ayak sürümeleri temsil ediyor. Sonuçta DT tiyatro adına asimilasyon ve Kürtçeyi alt etme girişimlerinin bir enstrümanı olmayı sürdürüyor. Öte yandan Türkiye’de çok dilli bir tiyatro ortamının yaratılması için eğitim kriterini öne sürerek tek başına meselenin sahnelerde farklı dillerde oyunlar sahnelemek olmadığını bir güzel vurguluyor.
 
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü adına makul olan şunu söylemek olurdu: Evet, DT Kürtçe tiyatroyu bünyesine katmak istiyor, fakat bunun için mesleki formasyon edinmek üzere Kürtçe tiyatro eğitimine ihtiyaç var. Dolayısıyla önce Kürtçe tiyatro okulları ya da bölümleri açılmalı ve sonrasında DT buralarda yetişen tiyatrocular için de ekmek kapısı olabilmeli. Özellikle Kürt coğrafyasında Devlet Tiyatrolarının Kürtlere Fransız kalması bir hayli tuhaf kaçıyor.
 
Hali hazırda devlet kurumlarından bu türden makul açıklamalar beklemek anlamsız olduğu için, herkesten önce Kürtçe tiyatro bölgesinde faaliyet gösteren tiyatrocuların neyi talep ettiklerine açıklık getirmeleri ve yüksek siyasete endeksli ya da alt kültürcü duruşlarından vazgeçmeleri gerektiği düşüncesindeyim. Devlet Tiyatroları genel müdürünün yaptığı bir açıklamaya “Devlet tiyatroları Kürtçe oyuna ‘hayır’ dedi” başlığı atılıyorsa, normalde ortalığın ayağa kalkması lazım. Bunun önemli bir önkoşulu da Kürtçe tiyatro yapan ya da Kürtçe tiyatronun oluşumuna katkı sunanların ne düşündüklerini yüksek sesle açıklamaları.
 
Böylece tiyatro camiasında yaygın Kürt meselesini teğet geçmeler ve üç maymunu oynamaların da üzerine daha kolay gidilebilir. Yoksa bu işin sonu hakikaten tiyatro cephesinden bölücülüğe açık katkı sunmaya varacak. Soru bellidir: Türkiye’de farklı dilleri konuşan vatandaşların diliyorlarsa tiyatro eğitimini aynı zamanda kendi dillerinde almaları, ayrımcılığa uğramadan her alanda tiyatro kurumlarını yaratmaları insani bir hak mı değil mi? İnsanlıktan çıkma / çıkartma faaliyetlerine katkı sunmak istemiyorsak, bu sorunun yanıtını netlikle vermek ve gündemde tutmak gerekir düşüncesindeyim.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish