İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ta’ post-absürd mü?

Zaman zaman prova çalışmalarını ve son olarak genel provasını izlediğim, Teatra Jiyana Nû tarafından sahnelenen “Ta”nın, post-absürd akımlarını çağrıştıran bir yapıya sahip olduğunu 2000’de Yeni Gündem gazetesine yaptığım haberde belirtmiştim.1/Ağustos/2000 tarihli Özgür Politika gazetesinde yayınlanan,Dursun Kazan’ın Teatra Jiyana Nû ile yaptığı ‘Modern Halk Tiyatrosu’ başlıklı söyleşide bu yargrya itiraz edildiğini öğrendim. İtirazın nereden kaynaklandığı tam belli değil. Yine de Teatra Jiyana Nû’nun geliştirdiği tarzın belli kavramlarla ele alınmasına zaman zaman tepki duyulduğu anlaşılıyor. Bu yazıda, belli bir netliğin oluşması için,’post-absürd’ terimine biraz açıklık getirme ihtiyacı duyuyorum.

Doksanlı yılların başlarında, Jerzy Grotowski’nin kurucusu olduğu Yoksul Tiyatro’yu incelerken, bu tiyatro akımının absürd tiyatroyla ciddi bir biçimde paslaştığını ama aynı zamanda aşma çabası içinde olduğunu saptamıştım. Bu nedenle, Yoksul Tiyatro’nun post-absürd (absürd-sonrası) bir akım olarak ele alınabileceğini öne sürmüştüm. Absürdizmin ‘çıkış yok’ anlayışı reddedildiğinde, diğer yandan modern yaşamın algılanmasında absürd tiyatronun önemli yaklaşımlar geliştirdiği kabul edildiğinde, post-absürd bir tiyatro pratiği ortaya çıkabilir.

Yoksul Tiyatro örneğinde gündelik yasam absürd bir çerceveye indirgenir ve mistik (gündelik yaşamın üzerine yükselen) pratikler çıkış yolu olarak gösterilir. Kullanılan üslup absürd tiyatrodaki gibi traji-grotesktir. Gülünçlük bir kadere dönüşürse, aynı zamanda trajik bir durumla karşı karşıya kalınır. Yere düşmek komiktir, ama ne kadar çaba gösterilse de yerden kalkılamıyorsa durum korkunç bir hal alır. Yoksul Tiyatro’nun absürd tiyatrodan farkı acı ve dehşeti dışardan bir seyire yol açacak tarzda sahnelemekten kaçınmasıdır. Eğer yerden kalkmaya çalışan, ama bir türlü kalkamayan kişiyle empati kurulursa, seyir korku ve gerilim yüklü hale gelir. Yoksul Tiyatro’ya zaman zaman ‘İşkence Tiyatrosu’ denilmesi bu yüzdendir. Bununla birlikte, gerilim nihayette boşaltılır ve yerini rutin yaşamda asla ulaşılamayacak bir huzura bırakır.

Niçin ‘Ta’nın post-absürd akımları çağrıştırdığını belirttim. Öncelikle, iki noktayı vurgulamak istiyorum:1)’Post-absürd” terimi kavram olarak gevşektir. Örneğin Yoksul Tiyatro post-absürd akımla bir ve aynı şey değildir, çünkü absürd evrenin bir tiyatro tarzı içinde nasıl içerileceği ve bu evrenin nasıl aşılacağı sorusunun tek yanıtı yoktur; 2)’Ta’ oyununda merkezi kişiliğin (Ta) içinde bulunduğu durum çıkışsızdır ve çıkışın bulunması ülkeye dönüşü gerçekleştirip gerçekleştirmeme veya daha somut bir ifadeyle, savaş gerçekliğine dahil olup olmama noktasında düğümlenir. Bu anlamda, Yoksul Tiyatro’nun kaçışçı eğilimine zıt, ‘gerçekliğe katılım’ diyebileceğimiz bir tavrı kışkırtır. ‘Ta’ oyununu post-absürd akımlarla ilişki içine sokan ana değişkenler, absürd bir temayı içermesi ve çıkışsızlığın aşılmasını önerirken, sahnedeki traji-grotesk deneyimin seyirci tarafından paylaşılmasını gündeme getirmesidir. Ta bir yandan gülünç durumdadır: Nasıl Beckett’in kült oyunu ‘Godo’yu Beklerken’de Godot hiç gelmeyecekse, Ta da ne kadar iddia ederse etsin ülkeye dönüşü asla gerçekleştiremeyecektir. Diğer yandan, Ta gülünüp geçilecek bir kişilik değildir. Gülünçlüğü trajik bir karakter taşır. Düştüğü acınası durumun kökeninde dehşetli ve yıkıcı deneyimler vardır: Katliam, sürgün ve asimilasyon. Seyrettiğim genel provaya dayanarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim: Sahnelemeye egemen eğilim Ta’nın yaşadığı acı ve dehşetle seyircinin empati kurması ve nihayette Göçmen Boyacı Çocuğun finaldeki jestini (ülkeye dönüş) benimsemesi yönündedir. Ta’nın prova aralarından birinde, MKM’li bir tiyatrocu mizansenle ilgili olarak yaptığım bir yorumu ima ederek, biraz da üstten bir tavırla, tiyatronun matematiği olamayacağını söylemişti. Ben olabileceğini söylemiştim. Bir tiyatro topluluğu, gündeme geldiği oranda, kavramlarla karşılaşmaktan kurtulamaz. Yorum içeren bir oyun haberi veya bir oyun eleştirisi kavramlarla çalışır. Bir de şu söylenebilir: Eleştiri ve uygulama, kavramlaştırma ve imajinasyon arasında bir gerilimin oluşması çoğu zaman kaçınılmazdır. Ama her gerilimin kötü olduğunu kim iddia edebilir?

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish