CNN Türk’te Enver Aysever’in sunduğu “Aykırı Sorular”da, iktidardaki Türk-İslam sentezi ideolojisinin tiyatro üzerinde yarattığı baskı ve meydana gelen tepkileri konu alan iki programı televizyonda değil, ama internette seyrettim.
Birinci programda, oyuncu Levent Üzümcü ile söyleşi yapıldı. İkinci programda ise, Türkiye’de yeni tiyatro düzeninin nasıl kurulması gerektiği konusunda çıkışlar yaparak tepki çeken Zaman yazarı İskender Pala ile söyleşi yapıldı. Bu iki program, ana akım medyada sol muhalefete de açık bir kanal oluşturan ve sözünü bol bol söyleme fırsatı veren “Aykırı Sorular” programının sınırlarını anlamak açısından, bir kez daha oldukça öğretici oldu diyebilirim.
Birinci programda, Türkiye tiyatrosunun mevcut iktidar karşısında yaşadığı ve giderek kronikleşen baskı hissiyatından hareketle, hiçbir şekilde büyük resme dikkat çekilmedi. Levent Üzümcü Türkiye tiyatrosunun hal ve gidişatını mı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nı mı, kendisini mi anlattı, pek anlaşılamadı.
Enver Aysever şeytanın avukatlığını yaparak bir iki aykırı sordu gerçekten. Fakat bu sorular Levent Üzümcü tarafından “bazı konularda kol kırılmış olsa bile, yen içinde kalmalı” anlayışıyla hem geçiştirildi, hem de yanıltıcı yorumlara tabi tutuldu. Levent Üzümcü’nün bu tavrı, değişimci bir tiyatro programı ile hareket edemeyen, ama düzenli olarak “muhafazakâr” baskıya maruz kalan sanatçı şaşkınlığının bir dışavurumuydu. “Niçin ötekileştiriliyoruz? Biz de Türküz, doğruyuz, çalışkanız… Niçin siyasete çekiliyoruz?” türünden yakınmalar göze çarpıyordu.
İkinci program ise, ilginç bir şekilde ve tahminlerimin çok ötesinde, İskender Pala demagojisinin rahatlıkla at koşturabildiği bir hal aldı. İki programı da seyredip bir karşılaştırma yapanlar, “sınavdan” İskender Pala’nın kendisini bile şaşırtacak bir başarıyla çıktığını teslim etmek zorunda kalacaklardır. Çünkü, her şeye rağmen, belagati daha kuvvetliydi.
İskender Pala çok gergin bir şekilde katıldığı ve gerginliğini sonuna kadar koruduğu program bittikten sonra, “Şimdi ne oldu? Boşuna o kadar gerilmişim.” demiştir muhtemelen. “Seyretmediğiniz oyunlara müstehcen damgasını nasıl vurabiliyorsunuz?” sorusu karşısında İskender Pala’nın verdiği absürt yanıtlar bile arada kaynayıp gitti. Enver Aysever’in “Ben dediklerinizden şunları anlıyorum …” diyerek İskender Pala söylemini ikiyle çarpma işlemi, karşısındakine rahatsızlık vermeme konusunda gösterdiği aşırı özen, İskender Pala’nın bile farkına varmadığı bir danışıklı dövüş gibi göründü.
Programın adı “Aykırı Sorular” ama aykırılık nedense her iki programa da damgasını vuramadı. Bir çözüm, programın adının değiştirilmesi olabilir diyeceğim ama bu tip isim koymalar filan, ana akım medya özgürlükçü olduğunu göstermek üzere bazı programlar tertip ettiğinde hep yapılan bir sulandırma işlemi. Sonuçta her iki programın da kavgasız gürültüsüz bitmesinden duyduğumuz mutlulukla ve hâlâ haliniz kalmışsa, gerçeklere dönmeniz gerekiyor.
Elbette, iyi niyetli programcılar şunu diyebilir: “Daha ne istiyorsunuz? Hiç kimse başınıza gelenlerle doğru dürüst ilgilenmezken, ben size sözünüzü söyleme fırsatı veriyorum.” Zaten sorun da burada: Allah kimseyi muhtaç etmesin.
Yorumlar kapatıldı.