İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Beşikçi-Öcalan Tartışmasının Altında Kalmak

Selahattin Erdem’in 16 Ocak 2009 tarihli Yeni Özgür Politika’da yayımlanan “EL İNSAF” yazısı, genelde oraya buraya çekiştirilen ama bir türlü sadete gelinmeyen bir akışa sahip Beşikçi-Öcalan tartışmasının devamına mı yoksa bitişine mi işaret ediyor, tam belli değil. Fakat, daha önce bazı açıklamalarında Öcalan’ın az konuşmasını ya da susmasını tavsiye eden Beşikçi’yi bir kez daha zor durumda bıraktığına kuşku yok.

Bu durumun meydana gelmesinde, Beşikçi’nin yazarlığını yaptığı Kurdistan-Post sitesinin izlediği yayıncılık çizgisi önemli ve belki de belirleyici bir etken. Entelektüel ve aydınlanmacı bir sorumlulukla değil, politikacı kaygılarla hareket etmiş ve tartışmayı kendisine göre manipüle etme yolunu seçmiştir. Bu sonuca nerden vardığımı açıklamaya çalışayım.


Kültürel Çoğulcu Gündem sitesine katkı sunan yazar ve çevirmenler arasında bir süredir tartışılan bir konu vardı. Kurdistan-Post Kürt basın yayın alanında kısıtlı ya da dar diyebileceğimiz anlayışı aşabilecek ulusal bir yayın organı oluşturmak adına yol gösterici bir çaba içinde mi? Belli bir netlik oluşmasa da, böyle olabileceğini öne sürmek makul görünüyordu. Kurdistan-Post en azından küfür ve hakaretten arındırılmış bir Kürt yayıncılığının savunusunu yapıyordu – ki bu, “ajan”, “hain”, “satılmış” vs. nitelemelerin kolaylıkla havalarda uçuşabildiği bir basın yayın ortamında az şey değildi. Son dönemde, sadece bu siteden yazı almakla yetinmeyip, yazı gönderilebileceği de konuşulmuştu. Zaten Kurdistan-Post editörü Hasan Bildirici de katkıya açık olduklarını belirten açıklamalar yapmıştı.

Bu temayül doğrultusunda, Beşikçi-Öcalan tartışmasına katkı sunmak üzere yazdığım “Beşikçi’nin Öcalan’la İlgili Bilimsel Eleştiriyi Aşan Önermeleri Oldu mu?” adlı yazı editör bir arkadaş tarafından Kurdistan-Post’a gönderildi. Daha sonra, Kurdistan-Post’da bu konuyu daha fazla gündemde tutmamak gibi editoryal bir çizgi izlendiği yanıtı geldi.

Kültürel Çoğulcu Gündem editörlerinin bu yanıtı şaşırtıcı bulmalarına karşın benim bu işe şaşıp kaldığım söylenemez. Orta karar bir kuşkuculuğun her zaman yararlı olduğunu düşünmüşümdür. Yazdığım yazıda Selahattin Erdem’in eleştiri ve sorularına yanıt verilmesi gerektiğini, bu konuda temel sorumluluğun Kurdistan-Post yazarı İsmail Beşikçi’ye ait olduğunu savunmaktaydım. Yani, bir süredir Kurdistan-Post’a hâkim görünen, ya Beşikçi’yi savunan ya da meydana gelen Beşikçi-PKK gerilimini bir şekilde azaltmaya çalışan bir çizgide yazılmış değildi.

Bir konunun gündemde tutulması ya da tutulmaması öyle basit ve kişisel bir karar olamaz. Kaldı ki, söylenenin aksine, Kurdistan-Post konuyu gündemde tutmayı sürdürmüştür. Fakat şu mesajı vermiştir: Benim yayıncılık çizgim ya Beşikçi savunusuna ya da meydana gelen gerilimi azaltmaya dayalıdır. En azından şu sıralar öyledir. Selahattin Erdem’in yazıları karşısında, Beşikçi’den yanıt talep eden bir yaklaşım Kurdistan-Post’un yayıncılık çizgisine uygun değildir.

Olabilir. Ama o zaman kapsayıcı bir Kürt basın yayın organı inşa etme iddianızı yitirmiş ve siz de özel bir çizginin temsilcisi haline gelmiş olursunuz.

Bu bir eksiklik midir? Kesinlikle değildir. Bu bir tercihtir ve özel bir çizgi yayıncılığına dayalı basın yayın organları, kapsayıcı ulusal basın yayın organlarını besleyen ve zengin kılan irili ufaklı damarlar olarak faydalı ve gereklidir. Bu anlamda, kişisel internet sitelerinin dahi büyük bir önemi vardır. Fakat, hem özel bir çizgi yayıncılığında ısrar edip hem de kapsayıcı bir ulusal yayıncılık yapma derdindeyiz demek doğru olmaz.

Şahsen ben Beşikçi-Öcalan tartışmasının önemli olduğuna inanıyor ve her cepheden izlemeye çalışıyorum. Bu da epeyce zahmetli bir iş olarak kabul edilebilir. Kim ne demiş, ne önermiş, anlayabilmek için pek çok siteyi ziyaret etmeniz gerekiyor ve mutlaka arada kaçırdıklarınız da olabiliyor. Yeri geldiğinde oturup ben de bir yazı yazıyor ve dolaşıma sokuyorum. Ayrıca, özellikle sosyal bilimler alanında uzmanlaşan arkadaşlarımın tartışmaya katkı sunmamalarına sitem ediyorum. Yani, yeterince yazılıp çizilmediğini düşünüyorum.

Gönül ister ki, belli bir edeple ve düşmanlık içermeyen bir üslupla kaleme alınmış bütün yazı ve yorumların bir araya toplandığı bir basın yayın platformu olsun ve herkes tartışmaları derli toplu oradan izleyebilsin. Fakat durum bu değil. Beşikçi-Öcalan tartışmasının Kürt entelektüel dünyası için bir şans olduğunu düşünmekle birlikte, bu şansın iyi değerlendirilmediğini ve yine kısıtlı ve dağınık bir çerçeveye sıkışıp kaldığını görüyorum.

Tamam, oyunun kuralları az çok belli. Diyelim ki Özgür Politika yazarısınız ve aslında sizin de Öcalan’a dönük bazı eleştiri ya da rahatsızlıklarınız var. Selahattin Erdem’in ortaya koyduğu aydın kavrayışına ise temelden bazı itirazlarınız var. Yapıp yapabileceğiniz, belki biraz ses çıkarır gibi yapmak, ama nihayetinde sesinizi kısmak ve hatta kesmektir. Başka bir yol, her şeye rağmen katı bir ulusalcı bir programı uygulama konusunda PKK’yi ikna edebilir miyiz çabası gösteren, bu çizgiyi zorlamak için biraz da Beşikçi Hoca’nın ağırlığını hissettiren, olmadı Beşikçi ile PKK arasındaki tansiyonu düşürmeye karar veren Kurdistan-Post gibi bir sitede yazıp çizmeniz olabilir. Yok eğer Öcalan’ın zaten Kürtlerin başına sarılan derin bir bela olduğu düşünce ve duygusu içindeyseniz, bir şekilde Öcalan ve PKK mağduru olduğuna yürekten inanan eski PKK kadrolarının küfür ve hakarette sınır tanımayan sitelerinde yazıp çizebilirsiniz. Bunu da mı beğenmediniz, o zaman, doğrudan bünyesinde yer alıp almamak size kalmış olsa da, TRT 6 çizgisine yerleşip belki apolitik, ama milletine ve kültürüne âşık Kürt aydınını oynayabilirsiniz. PKK’ye alternatif olduğunu iddia eden siyasi Kürt çevrelerinin yayın organlarını ciddiye alıp yazıp çizmek zaten pek tercih edilebilir bir şey değil; çünkü PKK varlık nedenleri haline gelmiş ve PKK olmasa sanki her türlü varlıkları da anlam ve önemini yitirecek.

Bu seçeneklerden hiçbirisi, yani oyunun mevcut kuralları, sorunu çözemiyor. Kürt entelektüel camiasında önemli bir konu hakkında tartışmayı belli bir edep ve tabii ki serbesti içinde sürdürme ve derinleştirme geleneğini inşa edebilecek kapsayıcı kanallar açabilmek hâlâ yakıcı bir gündem olmayı sürdürüyor. Şahsi kanaatim odur ki, şu aşamada, ha gayret demenin ötesine geçebilmek pek mümkün değil.

Sonuç olarak, genelde Kürt entelektüel camiasının Beşikçi-Öcalan tartışmasının altında kaldığı, iyi bir sınav veremediği tespit edilebilir düşüncesindeyim. Başka bir deyişle, ulusal yayıncılık adına Kürt basın yayın cephesinde yeni bir şey yok. Kendine göre tarafını ya da çizgini belirler, sonra da kendin çalar kendin söylersin. Yine de, ha gayret demek gerekiyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish