Sahnede kültürlerarası ifadeyi zorlu hale başlıca faktör sözdür. Söz öne çıktığı ölçüde, o dili bilmeyenler için sahne yapıtının algılanması olanaksız hale gelir. Fakat bir sahne ya da bedensel devinim, müzik ve görüntü ağırlık kazanmaya başladığında algılama olanakları genişler. Bunun nedeni dans, müzik ve görüntü kalıplarının evrensel ya da her kültür için aynı olması değil, sözlü dile oranla nüfuza daha elverişli olmasıdır. Sözün engel oluşturmasını engellemek için sinemada olduğu gibi çeviri yazıya başvurmak bir yere kadar çözüm getirebilir. Nasıl ki filmi izlerken altyazı okumak şu ya da bu düzeyde görüntüden kopmaya yol açıyorsa, benzer bir durum tiyatro sahnesi için de geçerli olacaktır. Altyazılı filmde yoğun söz kullanımı varsa, seyir neredeyse imkansız hale gelir. Aynı şekilde, bir dilde sözün yoğunluklu kullanıldığı sahne yapıtları, çeviri yazıya başvurulsa bile, kültürlerarası düzlemde popüler bir yönelime sahip olma şansını yakalayamaz.
Son yıllarda, İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nde Pina Bausch’un yönettiği dans-tiyatro gösterilerini seyredenler kültürlerarası bir sahne yapıtının başarılı bir biçimde, üstelik popüler bir yönelimle nasıl oluşturulabileceğine tanıklık ettiler. Benim birkaç yıl önce seyrettiğim ‘Cam Silicisi’ adlı gösteride yer yer söz kullanımı vardı. Örneğin çocuksu, sıcak ve canlı bir ritüelin içinde yer alan bir tekerleme söze başvurulan durumlardan biriydi. Tekerleme Türkçe söylendiğinde seyirci için bir bütün olarak yapıtın o bölümüne nüfuz etme sorunu ortadan kalktı. Buradan çıkarılacak ders bellidir: Söz eğer anlaşılmak için kullanılıyorsa kısa bir çalışma sonucu başka bir dile çevrilebilir olmalıdır. Kuşkusuz dikkatin sahneden çok uzaklaşmamasına dikkat ederek çeviri yazıdan da yararlanılabilir, ama öncelikle sahnelenen yapıtın dünya seyircisine hitap etme hedefiyle hazırlanması ve söz kullanımının engele dönüşmemesi önemlidir. Pina Bausch’un dans-tiyatrosu topluluğunun başarısı buradadır.
Türkiye’de dans-tiyatrosu niteliğindeki çalışmaların uzun ve karmaşık bir tarihi yoktur. Yakın dönemdeki en verimli çalışımalar, doksanlı yıllarda, Boğaziçi Üniversitesi’nin folklor ve tiyatro kulüplerinin ortak yapımları ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmaların hareket noktası millîleştirme operasyonuyla biçimlenmiş standart halk dansları anlayışının eleştirisi ve yerel çokkültürlülük olmuştur. Ayrıca, mim, modern dans, oyunculuk sanatı ve sahne müziği üzerinde durulmuştur. Hazırlanan gösterilerden hiçbirinin repertuarda tutulamamış olması, gerçekten neyin başarıldığını, hangi açılımların keşfedildiğini görmeyi bugün için zorlaştırıyor. Bununla birlikte, konuyla ilgili fikir edinmek isteyenler Folklora Doğru ve Mimesis dergilerinde yayınlanan yazılı belgelere başvurabilirler.
Boğaziçi Üniversitesi’nde folklor ve tiyatro klüpleri dans-tiyatrosu formunda gösteriler hazırlarken zamanla söz kullanımını gündeme getirmişlerdir. ‘Aklin yolu birdir’ deyişini haklı çıkarırcasına, hazırlanan gösterilerde söz kullanımı yalın ve ekonomiktir. 1994-95 sezonunda sergilenen ‘Galip Sokaklara Talip’te babası tarafından evden kovulan Galip bilinmeze doğru adım atarken, Can Yücel’in üslubunu ve tonlamasını çağrıştıracak biçimde, kısa bir şiir okunmuştur. 1998-99 sezonunda hazırlanan ’24:00’de ise kısa ve çarpıcı olmalarına dikkat edilerek güncel haberlere ve röportajlara yer verilmiştir. Her iki gösteride de sözle çeviriye başvurmak zor değildir. Ya da, çeviri yazı kullanılsa bile, seyircinin sahneden kopma sorunuyla ciddi olarak karşı karşıya kalacağı pek söylenemez.
İlk yorum yapan siz olun