İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ergenekon, Sol ve Kürt Hareketi

Ergenekon’un sağı solu belli olmayan bir darbeci hareket olduğunu bilmekteyiz. Süre giden ve ne zaman biteceği kestirilemeyen Ergenekon soruşturmasının, devlet içinde özellikle Kürt meselesi bağlamında ABD ve AB ile ihtilafa düşen kanadın tasfiyesi anlamına geldiğine şüphe yok.

Ergenekon örgütünün ya da bir süredir açıkça “ETÖ” (Ergenekon Terör Örgütü) olarak adlandırılan yapının geçmişte solu ve Kürt hareketini de manipüle ettiği aslında ayan beyan ortaya çıkmış durumda. Fakat bu durum karşısında, üç maymunu oynama eğilimi hayli yaygın.

Özel bir örnek vermek gerekirse:

Yakın zaman önce Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan eski Esenyurt belediye başkanı Gürbüz Çapan ile ÖDP Genel Başkanı ve milletvekili Ufuk Uras arasında sert bir polemik yaşandığına tanıklık ettik. Anlaşılan o ki, Ufuk Uras’ın ısrarla Ergenekon soruşturmasını destekler nitelikte açıklamalar yapması ulusalcı solun yanı sıra Gürbüz Çapan’ı da sinirlendirmiş. Öyle ki, Ufuk Uras hakkındaki MİT mutemeti sıfatıyla ÖDP’nin başına geçirilmiş olabileceği söylentisini gündemleştirdi. Ayrıca, milletvekili seçimlerinde onu desteklediği için “özeleştiri” verme gereği duyarak nankörlük suçlaması yaptı. Buna karşılık Ufuk Uras, Gürbüz Çapan’ın suçlamalarına sert bir yanıt vererek Ergenekon karşıtı pozisyonunda ısrar edeceğini vurguladı.

Gürbüz Çapan kimdir?

Gürbüz Çapan uzun yıllar (1989-2004) Türkiye’nin tüm solcuları adına Esenyurt belediye başkanlığı yapmış, bölgedeki kapsamlı kooperatif faaliyetleri sırasında yolsuzluk yapmakla suçlanmış, ama hakkındaki suçlamalardan bir şekilde paçayı kurtarmış, Allahın yürü ya kulum demesi sonucunda Cumhuriyet gazetesinin şu kadar hissesine sahip olmayı başarmış, güya sol ve demokrat belediyecilik yaptığını iddia eden bir solcu eskisidir. Esenyurt’ta devasa bir rant ve yolsuzluk şebekesini yönetme gücünü Ergenekon’dan aldığı ve solu manipüle / dejenere etme operasyonlarında önde gelen isimlerden birisi olduğuna şüphe yoktur.

Bu nasıl mı ispatlanacak?

Aslında yapılması gereken gayet basit: Esenyurt’taki büyük kooperatif yolsuzluğunu örgütlerken rant paylaşımında doğrudan ya da dolaylı kimleri kendine ortak etmişse onları açığa çıkararak. Araştırmacı bir gazeteci için bunu yapmak zor değildir; fakat bugüne kadar bu araştırma yapılmamış ve Esenyurt’taki büyük kooperatif yolsuzluğu ört bas edilmiştir.

Balık hafızalı olmaya gerek yok; 2004 yerel seçimlerinde Gürbüz Çapan, ana gövdesini DEHAP’ın oluşturduğu ve sözcülüğünü SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın yaptığı Demokratik Güç Birliği’nin Esenyurt belediye başkan adayı olmuştu. Yani Kürt hareketi ve sol, CHP ile anlaşmazlığa düşen Gürbüz Çapan’ı yeniden belediye başkanı yapmak için güç birliği halindeydi. Bu nedenle, ben 2004 yerel seçimlerinde İstanbul’daki Demokratik Güçbirliği adaylarının hiçbirine oy vermemiş ve sadece DTP’nin oy oranının düşmesine katkı sunmamak için mühür basmıştım. Allahtan Gürbüz Çapan seçilemedi; aksi takdirde, sol ve Kürt hareketi yolsuzluk ve Ergenekon’a mı, yoksa halka mı çalışıyor sorusu bugünlerde ciddi bir gündem maddesi olurdu.

Nezan N. Çelebi arkadaşımız “Ergenekon: Muhaliflerin İzleyiciliği” yazısında haklı olarak Ergenekon karşısında muhaliflerin edilgin ve ikircikli pozisyona düşmesini sorguluyor ve bunun olumsuz sonuçlarına dikkat çekiyor. Edilgin ya da ikircikli pozisyonların meydana gelmesinde, Ergenekon soruşturmasının nereye kadar yayılacağı endişelerinin payı büyüktür. Örneğin Esenyurt’taki büyük kooperatif yolsuzluğuna kimlerin bulaştığı açığa çıkartıldığında, vahim bir tablo ile karşı karşıya kalınacağı neredeyse kesindir.

Kürt hareketinin izlediği siyaset açısından sorun bellidir: PKK Kürt sorununun çözümünde devleti muhatap alacağız diye Ergenekon örgütünü muhatap almakla büyük bir hata yapmıştır. Dolayısıyla Kürt hareketi, 2000’lerin başında sivil haklar mücadelesi temelinde yeniden yapılanma şansını kaybetmiş, yıpranarak çıktığı 2004 yerel seçimlerinin ardından da çıkışı askeri çözümde aramıştır. Bununla birlikte, PKK’nin Ergenekon örgütünün çöküşe sürüklenmesinde belirleyici bir rol oynadığını da kabul etmek gerekir. 2007 genel seçiminde Ergenekon tarafından yönetilen ulusalcı cephenin yaşadığı hezimetin yanı sıra, güya PKK’yi bitirmek için sahnelenen Güneş Operasyonu ile yaşanan küçük çaplı Sarıkamış faciası ve sonrasında artmaya devam eden askeri tıkanma, Ergenekon örgütünü felç eden belirleyici gelişmeler olmuştur.

İsteyen PKK’yi Ergenekon’un destekçisi, isteyen düşmanı kabul edebilir. Yüksek siyaset düzeyinde oynanan satranç oyunu her zaman sürpriz gelişmelere gebedir. Fakat sade vatandaşlar bu oyuna hak ve özgürlükler temelinde katılma mecburiyeti içindedir. Kürt hareketinin bir türlü sosyal seçenek oluşturamama krizi ise, örgütlü bir sivil haklar hareketi özelliği taşımıyor olmasından kaynaklanmaktadır. DTP’nin en fazla çuvalladığı nokta budur. Bir sivil haklar hareketi inşa etme misyonunu git gide daralan bir orta sınıf cemaati haline gelmiş, ezilenlerle ilişkisi alabildiğine kopuk seyreden mevcut sol dinamikler de üstlenemez. Bunu görmek için İHD’nin içine düştüğü duruma bakmak yeterlidir.

Kürt hareketi başarısız Güneş Operasyonu sonrasında eline geçirdiği inisiyatif iyi kullanamadı. Gerek Ergenekon soruşturmasının kazandığı kapsam ve derinlik gerekse TRT 6 açılımı ele geçirilen inisiyatifi aşındırmaya başlamıştır. Yine de Kürt hareketinin haline şükrededilebilir: 2007 genel seçimi sonrasında AKP faşist bir çizgiye savrulmamış olsaydı, bugün muhtemelen Kürt hareketinin nasıl marjinalleştiğini tartışıyor olacaktık.

Doğrudur: PKK Kürt hareketinin yönetici partisi olarak izlediği devletçi ve otoritaryen çizgiyle pek çok eleştiriyi hak ediyor. Fakat, Kürt hareketinin gidişatını yorumlarken, PKK ile yatıp kalkmak bir yerden sonra ve aslında çoktandır anlamsızlaşmıştır. Bazı liberal arkadaşlarımın AKP ile ilgili ilginç bir tespiti var: Bu topluma AKP çok bile. Yani, bir yandan AKP’ye bel bağlamak diğer yandan bel bağlanamayacağını bildikleri AKP’nin alternatifini üretmemek gibi bir açmaz ve sinir bozukluğu yaşamaktalar. Bir yere kadar teşbihte hata olmaz diyerek, böyle topluma PKK çok bile denilebilir düşüncesindeyim. Anlaşılması gereken, PKK’nin sınırları olduğudur. Ondan alicenap devleti oynaması beklenemez. Savaşın bugün var belki yarın yoksun ortamında, aslında çok az sayıda kadro ve tabii binlerce kadro aday adayıyla, on milyonlarca Kürdü dünya çapında yönetmeye çalışmaktadır. Bu sistemin özellikle sosyal açılım ve örgütlenme olanakları belirdiğinde, açmazlar ve yetersizliklerle karşılaşmaması imkânsızdır. Bunu Öcalan gayet iyi tespit etmiş, fakat İmralı sınırları içine hapsolmuş yüksek bir siyaset önermenin ötesine geçememiştir.

Bana göre sorun PKK değildir; Kürt hareketini yönetiyor olması sınırları olmadığını göstermez. Örneğin PKK şu iyi kötü yazıp çizdiğimiz sitenin giderek daha gelişkin ve verimli hal almasını sağlamak gibi bir sorumluluğa sahip değildir. Sorun PKK memurluğuna aday olmaktan PKK karşıtlığına uzanan geniş yelpazede, açık ya da gizli biçimler edinebilen a-sosyal ve hatta anti sosyal zihniyetin ve verimsizliğin meşrulaştırılmasıdır. Üzerine gidilmesi gereken de oyunu Godot’yu beklemek üzerine kuran modern köleci zihniyettir.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish