İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HPG Tarafından Tehdit Edildiği İddia Edilen İsmail Beşikçi’yle Dayanışma Kampanyası

3 Şubat’ı 4 Şubat’ı bağlayan gece, BİANET’de “Aydınlar, Sosyolog Beşikçi’yi Tehdit Eden HPG’yi Kınadı” haberini okuyunca şaşırdığımı söyleyebilirim. Öcalan-Beşikçi tartışmasını yakından takip ediyordum ve benim edindiğim izlenim farklıydı. Tartışma, ‘Bir kimsenin Öcalan’ın susmasını ve PKK’yi yönlendirmeyi bırakmasını talep etme hakkı var mıdır?’ sorusuna Beşikçi Hoca’nın yanıt vermemesi nedeniyle tamamen tıkanmıştı.

 Özgür Politika yazarlarından Selahattin Erdem’in yazılarının yanı sıra, HPG’nin sitesinde kimi sert kimi yumuşak üslupla kaleme alınan ve ısrarla Beşikçi Hoca’dan yanıt vermesini isteyen çeşitli yazıların yayımlandığını biliyordum. Fakat, ‘Beşikçi Hoca’yı keseriz’, biçeriz, parçalarız’ minvalinde tehditkâr bir üslubun kullanıldığını bilmiyordum. Oysa BİANET’in haberinde, HPG’nin sitesinde çeşitli tehdit yazılarının yayımlandığı, bunların arasında Kasım Engin’in “Ölülerimizin Kemikleriyle Yüzleşeceksiniz” ve Özgür Bilge’nin “Beşikçi ve Fet-ul Münafık’ın Birleştiği Nokta” yazılarının da olduğu bilgisi veriliyordu.

 Bunun üzerine kısa bir araştırma yapmaya karar verdim. Öncelikli olarak çeşitli Kürdi ve sol sitelerde yayımlanan Beşikçi ile dayanışma bildirisine ulaştım. Bildiri Fikret Başkaya’nın adıyla birlikte anılan Özgür Üniversite sitesinde, 3 Şubat 2009 tarihinde yayımlanmıştı ve “Dr. İsmail Beşikçi’ye yönelik tehditle ilgili sosyalist kamuoyuna duyuru: “Entelektüelin Misyonu Her Koşulda Doğruyu Söylemektir” başlığına sahipti. HPG ve yazarlarına dönük ‘Siz kim entelektüel olmak kim?’ minvalinde, küçümseyici bir üslupla yazılmıştı. HPG sitesinde yazan Adil Kurtay ve Kasım Engin gibi yazarların açık tehdit içeren ifadeler kullandığı iddia ediliyordu; mesela “çizmeyi aşmak” böyle bir ifadeymiş:

 “www.hpg-online.com’da Adil Kurtay ve Kasım Engin imzasıyla yayınlanan iki yazıda, Dr. İsmail Beşikçi’ye ağır hakaretler yapılmakta, utanç verici, aşağılayıcı ifadeler kullanılmakta, imalarda bulunulmakta, daha da ötede, “ancak hoca’nın yaklaşımları giderek çizmeyi aşıyor” denilerek Dr. Beşikçi açıkça tehdit edilmektedir.”

 Akıl yürütme şöyle: Sıradan bir insan değil ama HPG sitesinde birileri “çizmeyi aşıyor” derse, bunun tek anlamı olabilir: Beşikçi Hoca’nın mutlak başına fena bir şeyler getirtilecek. Bu deyim dışında hiçbir kanıt gösterilmemiş. Daha da önemlisi: Ortada bir tehdit var mı yok mu anlamak için, konuyla ilgili Selahattin Erdem’in Özgür Politika’da ve birçok yazarın HPG sitesinde yayımlanan yazılarının okunması gerekiyor. Fakat imza kampanyasının merkez üssü Özgür Üniversite sitesine baktığımızda, böyle bir dosya göremiyoruz. Bu nedenle, imza atıp atmama kararı verecek bir kişi, sanal alemde dört dönmek zorunda. Tehdit içerdiği iddia edilen malzemeleri toparlamak ve okumak için saatlerini harcamaktan başka bir çaresi yok; çünkü söz konusu olan aylardır süren bir tartışma.

 Elbette bu zahmete girmek istemeyenlerin bir başka seçeneği daha var: Entelektüelliği tekelinde gören zihniyetin tavır diye önerdiği yansıtmaları akıl yürütme ve vicdani muhasebenin yerine ikâme etmek. Bildiride tehdide kanıt olarak ‘çizmeyi aşmak’ deyiminin sunulması aklı başında herhangi birini sadece güldürebilir. Nitekim BİANET’in haber sunumunun az biraz da olsa peşin hükümlü olmamaya özen gösterdiği görülmektedir:

 “PKK örgütüne bağlı HPG örgütünün, “PKK propagandası yaptığı” iddiasıyla yıllarca hapis yatan Sosyolog İsmail Beşikçi’yi tehdit ettiği iddia edildi. Bir grup aydın, durumu kınadı.”

 Haber sunumunda “iddia edildi” deniliyor. Bildiriye kuşkuyla yaklaşacak ve haklı olup olmadığına bir çırpıda karar vermeyeceksek, hiç kuşkusuz “iddia edildi” demek yerinde olacaktır. Yapılması gereken ilk iş de “çizmeyi aşma” ifadesinin nasıl ve hangi bağlamda kullanıldığını anlamaya çalışmak. Kabul edilebileceği gibi, çizmeyi aşmak kendi başına ne bir küfür ne de bir tehdit içerir. Birine ‘Çizmeyi aştın’ denildiğinde ona haddini ya da sınırı aştığı söylenir. Burada sınırın ne olduğunu Selahattin Erdem’in Özgür Politika’daki yazılarından biliyoruz: Beşikçi Hoca’nın Öcalan’ı eleştirme hakkı vardır, ama susmasını söyleme hakkı yoktur.

Kasım Engin İmzalı “”İsmail Hoca’ya Açık Mektup” başlığı taşıyan yazıya bakıyor ve az çok bildiğimizi düşündüğümüz Türkçe ve edebiyat bilgisine dayanarak şu sonuca ulaşıyoruz: Ortada ne bir hakaret ne bir tehdit var. Tehdit edildiğine kanıt olarak gösterilen “çizmeyi aşma” ifadesi şu şekilde geçmiş:

“İsmail Hoca bu yaklaşımlarıyla gerillada olan saygınlığını giderek yitiriyor. Eğer bu güne kadar bir gerilla ona dönük eleştiri geliştirmemişse, ona karşı beslenen saygıdandır. Ancak Hoca’nın yaklaşımları giderek çizmeyi aşıyor. İsmail Hoca gerillada geçmişte oluşan kredisini yitiriyor. Bunu yapmakla da dediğim gibi İsmail Hoca ayıp ediyor.”

Benim bu cümlelerden çıkardığım, Beşikçi Hoca’nın çizmeyi aşarak ayıp ettiği, böyle giderse gerilladaki saygınlığını yitireceği ve ondan esirgenen eleştirilere uğrayacağıdır. Şimdi denilebilir ki sen de pek düz okumaktasın. İyi de, bu bildiriyi kaleme alanlar HPG’nin Beşikçi Hoca’ya dönük gizli bir komplo planından haberdar olmuşlar da onun telaşıyla mı bu cümlelerin tehdide yorulması gerektiğine karar vermişler? Varsa böyle bir bilgileri kamuoyuyla paylaşsınlar.

Yine, tehdit içerdiği belirtilen Adil Kurtay’ın yazısı, “Beşikçi Hocaya Gecikmeli Cevap” başlığını taşıyor. Yazı hiçbir hakaret ya da tehdit içermiyor ve şöyle bitiyor: “Görevi siz verdiniz eleştirin dediniz. Sizi eleştiriyoruz ve bir düzeltme bekliyoruz.” BİANET’in haberinde tepkiye yol açtığı söylenen Kasım Engin’in “Ölülerimizin Kemikleriyle Yüzleşekesiniz” yazısına değinmeye gerek bile yok; orada Beşikçi’den hiç söz edilmiyor. Bunu da BİANET’in ve tabii haberi bu şekilde kullananların özensizliği deyip geçelim. Yine tepkiye yol açtığı söylenen Özgür Bilge’nin “Beşikçi ve Fet-ul Münafık’ın Birleştiği Nokta” yazısında ise, Beşikçi ile ilgili söylenenler şunlar:

“Önder APO’nun konuşmasının ahlaki olmadığını söylüyorsunuz. / Aslında sizin böyle demeniz ahlaki değildir. Siz de zindanda düşüncelerinizi açıklamadınız mı? Kitap yazmadınız mı? / Türkler, Önder APO’ya konuşma diyor; ABD ile AB ve Talabani’de böyle diyor. / Fet-ul Münafık ile ihanetçi liboşlar da böyle diyor.”

Bu değerlendirmede de Beşikçi’ye yönelik bir tehdit yok. Fakat, Türkiye’de radikal sol literatürde bolca rastladığımız iç ajitasyona dayalı münazara tarzının örneğin Özgür Bilge’nin de yazısını şekillendirdiğini tespit etmek, “dayanışma” bildirisinin dilini deşifre etmek açısından da anlamlı olacaktır. Bu tip yazılar eylem bildirisi ile düşünce sunumu arasında ayrım yapmayı sık sık ihmal eder. Böylece akıl yürütmek bir fazlalık haline gelir. Örneğin “liboş” kelimesini Türkiye’de popüler hale getiren kişinin Emin Çölaşan olduğu ya da kelimenin cinsiyetçilikle sentezlenmiş bir liberalizm aşağılaması olduğu ihmal edilir. Beşikçi Hoca’yı Öcalan ve PKK’yi boğmak isteyenlerin arasında hayal etmeniz beklenir: “ABD, Türkiye ile İsrail bize silahlı savaş açmışken, Beşikçi, Fet-ul Münafık ile ihanetçilerin ideolojik savaş açması tesadüf değil herhalde.” Fakat bu sert suçlama dahi, savaşın aracının ideolojik söylem olduğunu kabul etmektedir.

Akıl yürütmeyi fazlalık haline getirmek “dayanışma” bildirisinin de başvurduğu bir yöntemdir. Aradaki fark, ideolojik savaşı da fazlalık olarak görmesi ve Beşikçi’ye ideolojik değil, silahlı savaş açıldığını ilan etmesidir. Bildirinin dolduruşuna gelmesi hedeflenen okuyucunun şöyle hissetmesi beklenir: HPG işi gücü bırakıp Beşikçi Hoca’nın başına bir şeyler getirmenin arayışına girmiş, hemen onunla dayanışmak lazım.

Elbette bu sonuca ulaşmak için bildirinin ampirik temellerinin ne kadar çürük olduğunu görmezden gelmeniz de lazım. “Buradaki amacımız, eleştiri adabı ve üslûbuyla bağdaşmayan söz konusu yazılara cevap vermek değil” diyen bildiri, tam da hakaret ve tehdidi kışkırtmak için tasarlanmış. Gerçekten Beşikçi Hoca’ya dönük küfür ve tehditler havada uçuşsa, amacına ulaşmış olacak. Ama şimdilik ellerindeki malzeme “çizmeyi aşmak” ile sınırlı. O deyim de, küfür ve tehdit anlamına gelebilecek bir ifadeden alabildiğine uzak durulan bir yazıda geçmiş.

Yazımı bitirmeye hazırlanırken, bildiride konuyla bağlantısız görünen bir ayrıntının dikkatimi çektiğini belirtmek istiyorum. Çağırıcı imzacılar arasında, Özgür Üniversite çevresinden tiyatrocu Özgür Başkaya’nın da ismi var. Kendisini yakından tanımam, ama kritik bir konuda ve yazılı düzeyde bir soru cevap alış verişimiz olmuştu. İçinde yer aldığı bir şenlik (Aydın Tiyatro-Dram Günleri) komitesinde, Yenikapı Tiyatrosu’nun “Palto” oyununda “Enternasyonel” söyleniyor diye o oyunu şenlik kapsamı dışına çıkaranlar arasında yer almıştı. Biz de kendisine bu sansürün gerekçesini sormuştuk. Fakat bu sansüre hiçbir makul ve somut gerekçe gösteremedi, sonra da ‘Size ne, biz yaptık oldu!’ dedi.

Sonuç: İfade özgürlüğünü anlama ve tanıma özürlüleri entelektüel adap ve üslup dersi vermek istiyorlar. Türkiye’de demokrasi ve insan hakları mücadelesini tutarlı bir çerçeve edinmesinin niçin zora girdiğini anlamak açısından, Beşikçi ile “dayanışma” bildirisinin önemli bir delil oluşturacağına kuşku yok. Bu tutarsızlığın oluşmasına, Beşikçi Hoca gibi Kürtçülerin gözbebeği bir aydın da zemin hazırlamıştır. Gerçekten de, Öcalan’ın söylediklerini ya da liderliğini eleştirmenin ötesine geçerek çizmeyi aşmış, sonra da bu konuda kendisine sorulan soruları yanıtsız bırakmıştır.

Bu vakada çizmeyi aşmak Beşikçi Hoca’ya özgü değildir. Çizmeyi aşmak, demokrasi ve insan hakları adına bulanık ve hatta karanlık sularda yolunu kaybetmektir. Provokatif, temelsiz ve sorumsuzluk örneği “dayanışma” bildirisi, tam da bunu kışkırttığı için kınanmayı hak etmektedir.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish