İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Irkçı Söylem Karşıtlığı ve İfade Özgürlüğü


Tiyatro dünyası geçen sezon Nedim Saban adı etrafında dönen ırkçılık tartışmalarına sahne olmuştu. Akşam gazetesi yazarı Aykut Işıklar, Nedim Saban’ın Türkiye tiyatrosunun etkili aktörleri arasında yer almasını yanlış bulduğu için Akşam gazetesindeki köşesinde ırkçı ve Yahudi karşıtı öğelerin de içinde yer aldığı bir yazı yazmıştı. Bunun üzerine Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen çarpıcı bir basın açıklaması yapmış; ardından protestolar başlamış ve konu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi gibi kurumlara, en sonunda da mahkemeye taşınmıştı.

Bu sezon yine Nedim Saban adı etrafında bir ırkçılık tartışması başladı. Bu defa Tuncay Özinel ve Nedim Saban’ın Caddebostan Kültür Merkezi’nin Kadıköy Belediyesi tarafından tekelci kullanıma açılıp açılmadığı konusunda yürüttükleri polemikte, Tuncay Özinel Aykut Işıklar’a benzer argümanlarla Nedim Saban’ı, dolayısıyla Nedim Saban’ın öncülüğünde gerçekleştirilen Kadıköy Belediyesi’ni protesto eylemini itibarsızlaştıran bir söylem örgütledi. Bu söylemde de ırkçı ifadelere yer verildiğine tanık olduk.

İzleyebildiğim kadarıyla Tuncay Özinel’in başlattığı ve giderek sertleşen polemiği esas olarak üslup bakımından sorunsallaştıran ve Tuncay Özinel’in söylemindeki ırkçı öğeleri görmezden gelen yaklaşımlar vardı. Hatta Tuncay Özinel ırkçı bir söylem geliştirmemiştir; bu suçlamayı yapanlar bir çeşit yargısız infaz gerçekleştirmiştir diyenler de oldu.

Buna karşılık polemiğin ırkçı öğeler içerdiğine dikkat çeken, Tuncay Özinel’i protesto eden ve ondan özür talep edenler oldu. Bunlar arasında Tiyatro Yayıncıları Birliği de yer aldı – ki bu da normal; çünkü Birlik bileşenlerinin üzerinde uzlaştığı ilkelerden birisi de insan haklarına saygılı bir yayıncılığın tiyatro alanında kökleşmesini sağlamak.

Pekiyi bu o kadar kolay mı? İş gelip yayınların örneğin ırkçılık karşıtı bir tutumu içerecek şekilde yayın politikaları belirlemesine dayandığında, bir kafa karışıklığının yaşanması aslında muhtemel. Çünkü ırkçı söylem karşıtlığı kadar ifade özgürlüğü gibi bir ilkenin de uygulanması gerekiyor.

Soru şu: Bir yandan ifade özgürlüğünü savunup diğer yandan ırkçı söylemin serbestçe dile getirilmesine itiraz etmek bir çelişki mi?

Tiyatro alanından yaygın bir özgürlükçü önerme vardır: Sahnede işlenebilecek hiçbir suç yoktur. Diyelim ki sahnede ırkçı dramaturjiye sahip eserler sergileniyor. O zaman bunun da bir hak olduğu mu iddia edilecek? Sadece tiyatro yayınları değil, tiyatro sanatçıları da ırkçı söylem karşıtlığı / ifade özgürlüğü ikilemiyle karşı karşıyadır; fakat ben bu yazıda bu ikilemi tiyatro yayınları bağlamında ele alacağım. Bunu da kısa süre önce Tiyatro Dergisi sitesi ve Tiyatro Dünyası sitelerinde yayınlanan Tuncay Özinel imzalı “Başaramadım ya da Ülkemle Birlikte Yenildim” başlıklı yazısına referansla ele alacağım.

Burada tartışmak istediğim Tuncay Özinel’in gerçekten de ırkçı öğeler içeren bir söylem kullanıp kullanmadığı değil. Bu konudaki düşüncem belli zaten. Her iki sitenin de Tiyatro Yayıncıları Birliği’ne üye olduğunu ve Birliğin Tuncay Özinel’in ırkçı söylem kullandığı yönünde bir tespiti olduğunu biliyoruz. Yani varsayıma dayalı çıkış noktası ırkçı söylemin kullanıldığı olacak ve Tuncay Özinel’in yazısının bu sitelerde yayınlanmasının ifade özgürlüğüne saygı gereği mi olduğu ele alınacak.

Irkçı söylem karşıtlığı / ifade özgürlüğü ikilemini aşmanın aslında zor olmadığı söylenebilir. Çünkü insan hakları birbirinden kopuk değil, birbiriyle ilişki içinde yorumlandığında anlam ve somutluk kazanır. Buna örneğin ifade özgürlüğünün sorumluluk içerecek şekilde kullanılması da deniliyor. İfade özgürlüğü hiç kimseye küfür ve hakaret etme hakkı vermez. Yine, ifade özgürlüğü hiç kimseye neye dayandığı belli olmayan adli suçlamalarda bulunma hakkı vermez. Yine, ifade özgürlüğü hiç kimseye ırk ayrımcılığını meşrulaştırma hakkı vermez. Liste uzatılabilir…

Tuncay Özinel’e karşı karşıya kaldığı ırkçılık suçlaması konusunda cevap hakkı verildiğinde, ifade özgürlüğü bağlamında verilen cevap hakkına değil; cevap hakkının içeriğine odaklanmak gerekir. Tuncay Özinel’in cevap hakkını nasıl kullandığına gelince, iki nokta açıkça sırıtmaktadır:

1) Nedim Saban, Tuncay Özinel tarafından sahnelenen “Yüzleşme” adlı oyunun İsrail–Filsitin ihtilafına ilişkin dramaturjisini maddi kazanç karşılığında ve tabii İsrail lehine değiştirme teklifinde bulunmuştur ve bu teklifi yaparken de bir gücü (?) arkasına almaktadır.

2) Tuncay Özinel’e dönük ırkçılık suçlaması düzmece ve haksızdır. Nedim Saban’ın Yahudi cemaatinin desteğini alması gerçeğinin ötesine geçerek Yahudi cemaatini aşağılama ya da düşmanlaştırma hedefi güdülmemiştir.

Yani cevap hakkının kullanımında bir özür ya da özeleştiri değil, teatral biyografiden kesitlerle sınırlı bir sunum da değil, iddialarının arkasında durmayı sürdürme söz konusudur. Yukarıdaki iddialar ifade özgürlüğünün kötüye kullanımını içeren birçok öğeyi bir arada içermektedir. O zaman yayıncı kuruluşlarımıza soralım:

1) Nedim Saban’ın şahsına dönük olarak bir tiyatro eserinim (“Yüzleşme”) dramaturjisini para karşılığı değiştirme suçlamasının doğruluğuna işaret eden bir belge var mı? Anladığımız kadarıyla yok. Öyleyse bu türden ciddi suçlamalar yapılırken, tiyatro yayınlarının insanların rahatlıkla atıp tutacağı ve dezenformasyon üretebilecekleri bir alan olarak kullanılması doğru mu? İfade özgürlüğü bu mu oluyor?

2) Nedim Saban rüşvet teklifini bir gücü arkasına alarak yaptığı suçlamasının doğruluğuna, yani o güç her ne ise, “Yüzleşme”nin dramaturjisini değiştirmek için parayla satın alma yolunu tuttuğuna işaret eden bir belge var mı? Anladığımız kadarıyla o da yok. (Artık ırkçılığın sularına girmiş durumdayız, ama şimdilik bir imadan söz edebiliyoruz.) Ama olsun; ifade özgürlüğümüz var ve atış serbest.

3) Ve nihayet Nedim Saban’ın Yahudi cemaatinin desteğini aldığı söylenerek ima aşamasından açık ırkçılık aşamasına geçiliyor. Böylece bir anda imadan anagnorisis (“bilgisizlikten” bilgiye) aşamasına geçmiş oluyoruz. İşte bu noktada ifade özgürlüğü gerçekten de işe yarıyor. Mantıksal “ve” bağlacıyla önermeleri yan yana dizdiğimizde; bir kez daha ırkçılığın nüksettiği bir söylemin varlığından emin oluyoruz.

Sonuç: Tiyatro Dergisi olsun, Tiyatro Dünyası olsun, ırkçı söylem karşıtlığı / ifade özgürlüğü ikilemini hiç gereksiz yere üretmiş ve tercihini ifade özgürlüğünün (özelde cevap hakkının) kötüye kullanımı yönünde kullanmış. Açıkça Tiyatro Yayıncıları Birliği’nin ilkesel belirlemelerine aykırı bir pozisyona sürüklenmişler.

Kabul etmek lazım ki, şu “Irkçılığa geçit yok!”ve insanlar hakkında ispatsız, temelsiz suçlamalara yer verilmemeli ilkelerinin sivil tezahürlerini yaşamakta ve yaşatmakta pek zorlanıyoruz. Pekiyi biz bu işi bilmiyorsak merkez mi bilsin diyeceğiz? Predemokratik postmodern toplumsal durumlarımız gerçekten de bu “çözümü” ima ediyor. Burada “ikilem” şu: Godot’luk olunmuşsa ve fakat Godot gelmeyecekse ne yapmak lazım?

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish