Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan’ın Paris’te katledilmesinin yıl dönümünde, KCK yetkilileri çeşitli açıklamalar yaptılar. KCK eş başkanı Bese Hozat’ın yaptığı açıklamanın içinde geçen bir bölümün Türkiye’deki gayrimüslim cemaatleri suçlu gösterdiği, ırkçılığa meylettiği söylendi.
ANF’nin sunumunda Hozat tam olarak şunları söylemişti: “İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir.” Bu cümleye bakıldığında, Hozat’a dönük “eleştirilerin” demagojik olduğu açık; çünkü paralel devlet olmakla suçlanan Yahudi, Ermeni ve Rum cemaatleri değil, çeşitli lobi örgütleri.
Normalde iler tutar yanı olmayan bu ırkçılık icadıyla sadece dalga geçilebilir. Fakat anlaşıldı ki HDP’den böyle bir hizmet beklemek yanlışmış. KCK’ye dönük suçlamaların aklı başında olduğuna kanaat getirip KCK eş başkanı Hozat’ı eleştiriyor ve söylemlerinde dikkatli olmasını buyuruyor. Böylece biz de, HDP’nin Türkiye’deki gayrimüslim vatandaşlara dönük siyasetinin ne kadar saçma ve Türk tipi liberal zihniyete teslim olduğunu anlamış bulunuyoruz.
Suçlamanın bazı Ermeni aydınları tarafından gündeme taşındığını tespit etmek gerekir. Oradaki eğilim, Ermeni sorununu Türk tipi liberal zihniyet içinden düşünmek, Ermeni bir bakış açısı geliştirmekte bir hayli zorlanmaktır. Bu bir yerde anlaşılır bir durumdur. Ermeni cemaati adına ve Ermeni bakış açısıyla öne çıkmanın bedeli hâlâ çok yüksek; Hrant Dink kendi deyimiyle “ürkek” bir şekilde bazı sınırları zorlamış ve sonuç katledilmesi olmuştu. Hrant Dink cinayetinin resmen karartılması, tabii ki Ermeni cemaatine ve aydın çevrelerine bir uyarı niteliği taşıyordu: Ermeni sorunu adına öne çıkmayacak ve devletçe belirlenen sınırları aşmaya kalkmayacaksın.
Ermeni aydın çevreleri PKK ile yakınlaşırlarsa yanacaklarını, yeri geldiğinde araya kalın bir ayrım çizgisi çekmenin hayatta kalmak açısından bir zaruret olduğunu biliyorlardı. Kürt meselesinin kendisini dayatmasıyla manevra şanslarının arttığını da biliyorlardı. Fakat yüz yıllık etnik temizlik ve kültürel tahribatın verdiği hasar çok büyüktü. Hrant Dink’in öldürülmesi, en az yüz etkili Kürt aydınının öldürülmesiyle eşdeğerdir. Yarattığı ağırlık ve hasar çok büyüktür.
Kürt hareketinin bu durumu ve sonuçlarını görüp değerlendirerek söylem kurması gerekir. Bu iş sorunlu bir şekilde liberalizmi keşfe çıkan Türk aydın çevrelerine bırakılırsa, Bese Hozat’ın söylemlerine ırkçılık yaftası yapıştırılması gibi “sürprizlere” hazır olmak gerekir.
T24’den Engin Aydın’ın konuyla ilgili KCK’ye açık mektubu çok ilginç. KCK’nin Türkiye halklarını “ötekileştirmeden” siyaset yapmayı öğrenmesi gerekiyormuş. O da öğretmeye hazırmış.
Bu aklın şöyle bir özelliği vardır. Türkiye’yi “ötekileştiren” ve “özel statü” siyasetini dayatan AB ırkçılığını görmezden gelir. Kıbrıs Türklerini “ötekileştiren” ve bunu referandumla tescilleyen Kıbrıs Rum devletinin AB’ye kabulüne rağmen böyle yapar. Ermeni sorununda sütten çıkmış ak kaşık rolü oynayan ve Ermeni diasporasını Türkiye aleyhine manipüle eden Batı karşısında sessiz kalır. Aynı Batı’nın Türk devletinin ırkçı uygulamalarına derinden ve paralelden destek verdiğini görmezden gelir.
Öcalan bu tip oyunları kolayca kavrayan bir siyasetçidir. Bu nedenle çözümün içerden gelişmesini, dış dinamiklere fazla bel bağlanmaması gerektiğini savunmaktadır. Hrant Dink de olan bitenlerin farkındaydı; Türkiye’deki Ermeni cemaatine rağmen ve onunla uyumsuzluk içinde sürdürülen lobi siyasetine itiraz ediyordu. Ermeni cemaatinin daha güçlü bir siyasi aktör olarak sahne almasını savunuyordu. 2000’lerde bu fırsatın yakalandığını düşündü. Fakat derin ve paralel güçler buna itiraz etti ve haddini aştığına karar verildi. Hrant Dink cinayetinin karartılmasına ABD ve AB’nin tepkisizliği manidardır. Bu cinayetle yapılan siyasi ayardan herkes memnun olmuştur.
Türk kamuoyundaki “ötekileştirmeyelim”, yüzleşelim”, “özür dileyelim” vs. siyaseti hali hazırda şekilcidir ve samimiyetsizdir. Arkadaşlık iddiaları ve turistik keşiflerle bu sorunlar halledilemez. Batının Türkiye’deki aklı olma iddiası, Gülen cemaatinden medet ummalar, Erdoğan olmadı Gül verelim demeler vs. Türk tipi liberalizmin yapıştırma, tepeden inmeci, köksüz ve topluma yabancı niteliğine işaret eder. Bu paralelden millete hayır gelmez.
KCK’nin gayrimüslim kodlamasıyla yok olmanın eşiğine getirilmiş vatandaşlara dönük siyaseti tabii ki eleştiriye açıktır. Kürt hareketi “ötekileştirme” ya da “yüzleşme” gibi terimlerin altının boşaltıldığı yüzeysel ve samimiyetten yoksun yaklaşımların aşılmasında çok daha fazla söz sahibi olmaya adaydır. Bunun sorumluluğunu yeterince yerine getirdiği söylenemez.
Medyada görünür Ermeni aydınlarının Ermeni cemaatinin gerçek sorunları ile ilgili oldukları düşünülüyorsa, ortada bir yanılgı var demektir. Hrant Dink cinayeti tam da bu nedenle işlenmiştir ve sonuç alınmıştır. Ancak Türk tipi liberal zihniyet aracılığıyla Ermeni sorununu düşünebilen, aksi takdirde yok sayan Türk solunun “azınlık” siyasetini akıl olarak kabul etmek ise hepten yanlıştır. HDP’nin akla ziyan açıklamasının nedeni budur.
BDP’nin Süryani kimliğiyle meclise milletvekili yollaması tarihsel bir adım olmuştur. Fakat mesele bununla bitmiyor. Ters göçün teşvik edilmesi ve gasp edilmiş malların bu yolda kullanılması siyasetini kararlı bir şekilde savunmak gerekir. Kürdistan’da gayrimüslim cemaatlerin mirasını yaşatacak müzelerin ve vakıfların açılması, mimari ve kültürel siyasetin bu saygı ve hak iadesi temelinde oluşturulması bugünden başlayarak pratikleştirilebilir.
En başta İstanbul’da “azınlık” cemaatlerinin azınlık olmaktan çıkarılması ve bir geçiş sürecinde pozitif ayrımcılık siyasetinin savunulması BDP’yi aşmakla birlikte, HDP’ye önerilebilir. Böylece, yüksek siyaset vitrini düzenlemenin ötesinde topluma dönük gerçek bir ilgi örgütlemeleri sağlanabilir. Sahiden, HDP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı başta olmak üzere, yerel yönetimlere aday kadroları bu konuda ne düşünmekte, çalışmaları ve pratik çözüm önerileri neler?
İlk yorum yapan siz olun