İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Madımak Katliamını Müze Kampanyasıyla Bulandırmak

15 yıl önce 2 Temmuz’da Sivas’ta, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak ve katkı sunmak üzere Madımak Oteli’nde kalan, çocuğundan yaşlısına 37 insanımız göz göre göre katledildi. Geliyorum diyen ve kitlesel linç gösterisi biçimi de alan katliamın önüne geçmek için, başta Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü olmak üzere ne dönemin hükümeti etkili olabildi ne de asker ve polis harekete geçirildi. Böylece, gerçek failleri meçhul bırakılan ve Alevi (+ Ateist) – Sünni düşmanlığına dayandırılan bir katliam daha yaşanmış oldu. Yargı sürecinde, linç psikolojisinin örgütlenmesinde öne sürülen bazı piyonlar hedef alınmış, açık katliam hazırlıklarının ve devletin içine düştüğü sözde acizliğin aktörleri açığa çıkarılmamıştı. Ne tesadüf ki, Madımak katliamı on binlerce ölüm ve milyonlarca Kürdün sürgünüyle sonuçlanacak bir iç savaşın başlangıç evresine denk gelmişti.

2 Temmuz gecesi Skytürk’te Enver Aysever’in “Madımak Oteli Müze olsun!” kampanyasını destekleyen programı özetle (mide) bulandırıcıydı. Katliamın yaşandığı Madımak Oteli’nin giriş katında kebap salonu varmış ve Sivas halkı afiyet ve keyifle orada kebap yiyor, en azından bu duruma tepki göstermiyormuş. Programa katılan ve Madımak katliamından şans eseri kurtulan Arif Sağ “Zıkkım Olsun!” diyerek tepkisini dile getiriyordu. Madımak katliamını konu alan “Sivas93” oyunuyla ulusalcı cepheye aktif destek sunan Genco Erkal, 37 insanı katleden zihniyetin iktidarda olduğu tespitini yapıyordu. Telefonla programa bağlanan müzisyen Fazıl Say AKP’nin “solcu” kültür bakanı Ertuğrul Günay’la anlaşmazlıklarını dile getirdikten sonra, “Madımak Oteli Müze Olsun!” kampanyasına desteğini sundu. Yine, Karabük’te AKP’li belediye başkanı tarafından konuşması engellenen, daha önce Kürt trenine binmemekle ne kadar onurlu bir duruş sergilediğini açıklamasıyla da ünlü anne tarafından Kürt kökenli ve solcu yazar Latife Tekin, diğer katliamları da unutmamak kaydıyla kampanyayı desteklediğini açıkladı. Alevi saz müziği eşliğinde yer yer içli bir atmosfere de kavuşturulan programda aklı başında birkaç laf eden tek kişi, katliamın aydınlatılmayan arka planına dikkat çeken konuk avukattı. Fakat, Enver Aysever kampanyayı AKP karşıtı ulusalcı cephenin bir kazanımı haline getirmenin yarattığı ve gizleme gereği duymadığı hazla (pişkinlikle de denilebilir) tabii ki bu konunun üzerine gitmedi. Sonuçta, solculuk ve özelde Aleviliğin nasıl ulusalcılığın hizmetine sokulduğuna ilişkin kötü bir tiyatro oyunu seyretmiş olduk. Tarihsel bağlamından soyutlanarak ve gerçekleri eğip bükerek, en iyi ihtimalle sol gösteren bir slogancılığa sığınarak Madımak katliamının sunumunu yapmak, siyaseten sefil, ama hala geçer akçe olabilen bir tutum.

Madımak katliamı ne ilk ne de sondur. 12 Eylül öncesinde Türkiye’de sıkıyönetim ilanını tetikleyen ve 12 Eylül darbesinin yolunu döşeyen Aralık 1978 Maraş katliamında 100’ün üzerinde insan öldürülmüştür. Mart 1995’te İstanbul’da 17 kişinin hayatını kaybettiği Gazi katliamı Madımak katliamından iki yıl sonra gerçekleşecektir.  Sünni sağ – Alevi sol gerilim ve kutuplaşması üzerinden örgütlenen provokasyon ve kontrgerilla operasyonları, son olarak 1990’larda sahnelenmiştir. Aynı dönemde, solu son kez kitlesel olarak ve her bileşeniyle bir araya getirecek Uğur Mumcu cinayeti de işlenmiştir. Sonrasında, yükseliş içindeki Kürt hareketinin Alevi ve solcu kesimlerle bağının zayıflaması ve devletle baş başa kalması, radikal solun hızlı bir marjinalleşme sürecine girmesi, sosyal demokrat sol hareketin tasfiyesi ve bugünkü CHP’nin şekillenmesini sağlayacak ara rejim yürütücüsü koalisyon hükümetlerinin inşası, solun doldurmakta aciz kaldığı boşlukta kitleselleşen İslamcı Milli Görüş Hareketi partilerinin hükümet etme gücüne erişmesiyle İslamcı-laik kutuplaşmasının tırmanması gibi olgularla karşı karşıya kalınacaktır.

2000’lere gelindiğinde sol ve alevilik öylesine aşındırılacaktır ki, AKP’yi köşeye sıkıştırmayı ve CHP-MHP ittifakını hükümete getirmeyi hedefleyen darbecilerin solu manipüle etme operasyonları dünyanın en kolay işi haline gelecektir. Bugün Madımak katliamının nasıl ele alınacağı konusunda yaşanan karmaşa, asgari ve birleştirici bir insani duruş ve tepki üretiminin hatlarının çizilememesinden kaynaklanıyor. Katliamdan sağ kurtulanlar ve hayatını kaybedenlerin acılı yakınları dahi AKP hükümetini yıkmaya dönük, gerçekte 2007 genel seçiminde sandığa gömülen “aşağıdan yukarıya” darbe senaryosunun figürleri haline getirilmek isteniyor.

“Olan oldu, bari Madımak müze olsun” demek, bir yandan Madımak katliamını müzelik hale getirme operasyonu, diğer yandan faşizmin kurbanlarını faşizmin eline teslim etmek demektir. Sol hareketin kitle temelinin belirgin ve geniş bir bölümünü oluşturmuş Alevi toplumunun yakın dönem Türkiye tarihinde düzenli olarak katliamlara maruz bırakılması, Türkiye’ye dayatılan etnik, dinsel ve hatta mezhepsel bir millet konseptinin sınıf savaşları sahnesinde yarattığı sonuçlara işaret eder.

Bugün Alevi toplumu, dinsel ve özgül kültür pratiklerinin meşruiyetini kabul ettirme çerçevesinde aslında ciddi kazanımlara sahne olan bir mücadele içinde görünmektedir. Öte yandan, devletin Kürt hareketi ile savaşının şiddetlenmesine bağlı olarak, Türk-İslam sentezi hareketine benzer bir şekilde bir Türk-Alevi sentezi hareketinin inşa edildiği ve devletle Alevi toplum arasında barışık ve uzlaşmacı bir ilişkinin geliştirildiği görülmektedir. Bu anlamda, 1990’larda ve kısmen 2000’lerde Kürdistan’ın seri katliamlara sahne olduğu çok açıkken, Madımak’ın bu tarihsel bağlamdan koparılmasının siyaseten neye tekabül ettiğini kavramak çok zor olmasa gerek.

 “Herkesin katliamı kendisine’” anlamına gelebilecek etkinliklerde nutuk atarak Türkiye’deki katliamcı politikalarla mücadele edildiğini iddia etmenin aklı başında birisi için inandırıcılığı yoktur. “Laik devletimiz işini yapamaz ise faşist yobazlar gelip mazlum Alevi vatandaşlarımızı cayır cayır yakar” çocukça, ama Madımak katliamının da gösterdiği gibi maddi temeli hayli sağlam bir paranoyadır. Fakat, Madımak katliamında asıl üzerinde durulması gereken, Alevi vatandaşlarımıza ölümü göstererek laik devletimizin himmet ve himayesine muhtaç olma hissiyatının nasıl örgütlendiğidir.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish