İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ortak Açıklama

İmralı-HDP-Kandil ile hükümetin üzerinde mutabakata vardığı ortak açıklama nihayet yapıldı. Çözüm perspektifi içinde, birtakım demokratik temennilerin ötesinde bir içeriğe sahip değil. Kürt hareketi adına tek kazanım, Türkiye sınırları içinde silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapılırken, bunun hükümet düzeyinde resmi bir çerçeveye kavuşturulmuş olması. Kürt ve Kürdistan sorununa ilişkin somut tüm sorunların çözümü ise, geleceğe ertelenmiş durumda.

Bu şaşırtıcı bir sonuç değil. Türk devletinin askeri-siyasi bir yapı olarak PKK’yi imha siyasetini terk etmesinin sağlanması, Türkiye içinde yasal ve barışçı bir hareket olarak yeniden yapılandırılması, Öcalan’ın 2000’lerin başından beri uygulamaya çalıştığı bir siyaset. Ancak 2015 yılına gelindiğinde Türk devleti bu siyasete rıza göstermiş bulunuyor.

Bu gecikme, Türk devletinin hesabını veremeyeceği, vermeye kalksa altında kalacağı bir çözümsüzlük trajedisinin devam etmesine neden oldu. 1990’lar çok daha kötüydü denilebilir, fakat o dönemde, Türk devletini de PKK’yi de aşan, uluslararası güçlerin aktif olarak devrede olduğu bir savaş söz konusuydu. 2000’lere gelindiğinde ise, Türk devleti sürdürülen savaşın başlıca sorumlusu haline geldi. İnsani ve barışçı bir çözüm için, PKK’nin bir değil, birçok defa yenilmez olduğunu göstermesi gerekti.

Belirtilmesi gereken bir husus, her ne kadar Türk devletine imtiyaz tanınmış olsa da, mevcut çözüm siyasetinin Batılı güçlerin Türk devletine sunduğu ve tarafları kabule zorladığı bir çerçeveye sahip olduğudur. Öcalan ve PKK bu çözüm çerçevesini kabul etmiş, fakat Türk devleti kabul etmemiş, daha doğrusu sürekli yan çizmiştir. Hükümetin ortak açıklama noktasına gelmesi, bu yan çizme siyasetinin sürdürülemez olduğunun kabulü anlamına geliyor.

Güncel olarak (genel seçime doğru), ortak açıklamadan hem AKP’nin hem HDP’nin kazançlı çıkacağı söylenebilir. En azından çatışmasız bir seçim süreci garanti altına alınmış, AKP “çözüm sürecinde” yol alabildiğini göstermiş, HDP ise Türkiye açılımı iddiasını daha rahat sürdürebileceği siyasi bir zemin elde etmiştir. MHP zaten MHP’dir, ama CHP’nin riyakarlığa dayalı Kürt siyaseti çökmüştür. HDP ile ittifak siyasetinden uzak durduğu sürece, hükümete alternatif oluşturma şansı olmayacaktır. Reel politik olarak şu anda alması gereken karar bellidir: Öcalan ve PKK’yi muhatap alan çözüm perspektifine sahip çıkmak ve genel seçimde HDP ile ittifak kurmak.

Ortak açıklamanın ardından HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın asık suratlı, yer yer sinirli ve çelişkili tavrı, HDP’nin AKP karşıtlığına indirgenmiş muhalif söylemlerden kopma güçlüğünden kaynaklanıyor. Şu anda merak edilen asıl konu, Kandil’in nasıl bir tepki vereceği. Muhtemelen “yetmez ama evet” şeklinde bir tepki verecektir. Demirtaş ‘ın asık suratlı ve barış vurgusunu öteleyen açıklaması da biraz bunun ipucunu veriyor. Demirtaş’ın İmralı’dan ziyade Kandil’e bağlı olduğu ve onun sözcülüğünü üstlendiği spekülasyonları yapılmakla birlikte, barışçı ama yetmezi öne çıkaran bir evet söylemi kurma sıkıntısı olduğunu tespit etmek daha doğru olur.

Denkleme Kandil girdiğinde şöyle bir durum var: PKK Türkiye sınırlarını aşan (Kürdistan’ın tamamını içine alan) askeri-siyasi bir yapı. Türkiye içinde silahlı mücadeleyi terk etmesi, toptan silahsızlanması anlamına gelmeyecek. İsmen ortadan kalksa bile, KCK projesinden vazgeçmeyecek, Kürdistan’da askeri-siyasi bir yapı olarak varlığını sürdürecektir.

Türk devleti KCK’nin varlığını, Kürdistan’ın tamamına yayılan etkinliğini kabullenebilir mi?

Çözüm sürecinde, bu sorunun da yanıtının verilebilmesi gerekiyor. Türk devleti, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Kürt sorununu kendi sınırlarını aşan birleşik Kürdistan sorunundan soyutlayamaz. Rojava’daki PYD/YPG iktidarını kabullenemediği ve Kürdistan siyasetini köklü bir şekilde gözden geçirmediği sürece, PKK ile kalıcı bir barış sağlayamaz.

Türk devletinin kalıcı bir barışa mı yatırım yaptığını yoksa yeni bir oyalama taktiğine mi başvurduğunu anlamaya çalışmak boşa bir çaba olur. Gelişmelere göre tavır almakta, fırsat çıktığında Türkiye’deki Kürt muhalefetini tasfiye ve Kürdistan’ın siyasi, coğrafi ve demografik birliğini sabote etme girişiminde bulunmaktadır. Son yirmi beş yılda yaşanan gelişmeler, Türk devletini aşama aşama Kürt ve Kürdistan gerçekliğini kabullenmeye zorlamıştır. Bu trendin kırılabileceğini değil, tersini gösteren gelişmeler üst üste yığılmaya devam etmektedir.

Son olarak:

Bir noktanın gözden kaçırılmamasında fayda var. Öcalan’ın mimarı olduğu ortak açıklama, normalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstlenmesi gereken yatıştırıcı ve uzlaştırıcı rolünü Öcalan’ın üstlenmesini sağladı. Bir ara iç güvenlik yasası vesilesiyle Abdullah Gül bu role soyunur gibi oldu, ama Erdoğan onu kolaylıkla ekarte etti. Böylece, liderlik düzeyinde, Erdoğan’ın gerçek rakibinin kim olduğu biraz daha belirginleşmiş oldu.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish