Sahne yapıtı kendini ancak seyirciyle birlikte var olduğu, eğer seyirci yoksa fiili varlık gösterme şansını yitirdiği için, tiyatroda alımlayıcıya ulaşmak özel bir önem taşır. Yazı, görüntü veya sesle kaydedilmiş sanat yapıtları, için aynı şey söylenemez. Bir roman ya da bir film umutla alımlayıcısını beklemeyi sürdürebilir. Seyirci organizasyonunda esas olarak iki yöntem geçerlidir: Birincisi, tanıtıma yönelerek genel olarak seyircinin ilgisini çekmek; ikincisi, seyirci gruplarının organize edilmesi. Etkili ve genel bir tanıtım egemen medyada sesini duyurabilmekle mümkün. Bu anlamda, sistemin çizdiği çerçevenin dışına çıkmak isteyen tiyatroların pek şansı yoktur. Çünkü onların bakış açısıyla, orta sınıf tüketici kitlesinin belli bir ürüne yönlendirilmesine dönük kampanyalarda yoğunlaşmak kabul edilemezdir. Onlar için, seyirci gruplarının organizasyonu belirleyicidir.
Belli bir kurum (okul, işyeri, vs.) ya da bölge temelinde örgütlenen amatör tiyatrolar için birincil hedef doğrudan temas halinde yaşadığı seyirci potansiyelini açığa çıkarmaktır. Eğer sınırlı bir ahbap çevresinin dışına çıkma hedefleri varsa, en azından içinde yaşadıkları kurum veya bölgenin sınırları içinde maksimum seyirciye ulaşma teknikleri geliştirmek zorundalar. Amatör topluluklar birbirleriyle ilişkilerini geliştirdiklerinde ve bir adim daha atıp bu ilişkilere kurumsal bir çerçeve kazandırabildiklerinde kuşkusuz seyirci sayıları da artacaktır.
Bünyesinde geçimini tiyatrodan sağlayan insanlara yer veren profesyonel ya da yarı profesyonel topluluklar için sorun biraz farklıdır: Belli bir seyirci sayısını yakalamak onlar için yaşamsal bir sorundur. Amatör tiyatrolarda olduğu gibi sadece belli bir kurum veya bölgenin seyircisine ulaşarak varlıklarını sürdüremezler. Eğer asgari düzeyde olsa bile umut ettikleri seyirci kalabalığına ulaşamazlarsa, istikrarlı bir biçimde varlıklarını sürdürmeleri, daha somut bir deyişle evde çorbanın kaynaması neredeyse olanaksızdır.
Sistemle arasına mesafe koymak isteyen tiyatroların varlık temellerinin güçlü hale gelebilmesi için, kitlesel olma özelliğine sahip odalar, sendikalar, parti ve örgütlerin bir kültür politikası olması ve bu politika çerçevesinde alternatif sanatsal oluşumların desteklemeyi ilke haline getirmeleri önemlidir. Sorun şurada: Genel olarak demokratik kitle örgütlerinin net bir kültür politikasının olduğunu ve alternatif sanatsal oluşumların varlığını dikkate aldıklarını söylemek kolay değil. Bununla birlikte, somut bazı deneyimlerden hareketle tiyatro pazarına endekslenmeden Türkiye’de kalabalık bir seyirci topluluğunun örgütlenebileceğini tespit etmek mümkün. Çok sık gerçekleşmese de, demokratik kitle örgütlerinde yakalanan rastlantı eseri ilişkilerle salonların doldurulabilmesi umut veriyor. Alternatif tiyatro oluşumları kalıcı yapılar oluşturmayı istiyorlarsa, demokratik kitle örgütlerinin önemini çok iyi kavramak, hatta bu noktada zorlayıcı olmayı öğrenmek durumundalar. Demokratik kitle örgütlerinin net kültür politikalar belirlemeleri ve alternatif tiyatro seyircisinin oluşmasına hizmet etmeleri elbette ki tek başına tiyatrocuların başa çıkabileceği bir iş değil. Fakat, sınırlı da olsa bazı açılımlar sağlamanın mümkün olduğu söylenebilir.
İlk yorum yapan siz olun