İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tiyatronun Irkçılıkla İmtihanı

Kasım ayı yerel yönetimlerle tiyatroların ilişkisini sorunsallaştıran çok önemli bir eyleme tanık oldu. Nedim Saban’ın öncülüğünde, İstanbul Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan Kültür Merkezi’ni (CKM) tekelci bir işletme anlayışına teslim etmesini protesto eden bir eylem düzenlendi.

Bu eylemin tiyatro camiasında adı konulmamış bir bölünmeye neden olduğu söylenebilir. Öncesinde Tuncay Özinel ortaya çıktı ve bu eylemin altını boşaltma hedefiyle Nedim Saban’ı itibarsızlaştırmayı deneyen bir kampanya başlattı. Kadıköy Belediyesi’nin bir protesto eylemini hak etmediğini, protestonun Nedim Saban tarafından kişisel çıkar amaçlı düzenlendiğini iddia etti. Daha sonra Nedim Saban bu itibarsızlaştırma söylemini sert bir şekilde yanıtladı ve özellikle Tiyatro Yayıncıları Birliği üyesi Tiyatro Dünyası sitesinin forum sayfalarına yansıyan bir polemik yaşandı.


Tuncay Özinel’in bir an önce Nedim Saban’ı itibarsızlaştırma telaşı içinde hızını alamayıp Yahudi karşıtı ırkçılık silahını da çekmesi, Saban-Özinel polemiğine başka bir boyut kazandırdı. Tiyatro alanında bir kez daha ırkçılık skandalının patladı ve mesele çatallanarak insan hakları kulvarına taştı.

Nedim Saban’a dönük Yahudi karşıtı ırkçı saldırganlık ilk defa meydana gelen bir olay değil. Geçen sezon Akşam gazetesi yazarı Aykut Işıklar, Nedim Saban’ın Türkiye tiyatrosunda etkin bir aktörü olmasını içine sindirememiş, Yahudi karşıtı ırkçılık silahını o da çekmişti. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen masaya yumruğunu vurunca, tiyatro camiası biraz canlanır gibi olmuş; iyi kötü bir imza kampanyası da organize edilmişti. TEB’in başvurusuyla konu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde ve Basın Konseyi’nde ele alınmıştı. Gazeteciler Cemiyeti’nin nasıl bir sonuca ulaştığını bilmiyorum, ama Basın Konseyi Aykut Işıklar’ı kınamıştı. Nedim Saban’ın Aykut Işıklar’a açtığı dava ise hâlâ devam ediyor.

Aykut Işıklar’dan farklı olarak Tuncay Özinel ırkçı söylemini kısmen sanal dedikodu ortamlarının da kurgulandığı mail ortamlarında ya da herkesin girip üye olabileceği çeşitli tiyatro forumlarında geliştirdi. Daha sonra çeşitli tiyatro haber-yorum sitelerinde de tartışmalar başladı. Bazı tiyatro siteleri bu konuyu görmezden geldiler ya da çok gecikmeli olarak bir şeyler söylemeye (bence eveleyip gevelemeye) başladılar. Bu defa ne Üstün Akmen masaya yumruğunu vurdu ne de TGC ya da Basın Konseyi gibi kuruluşlar devreye girdi. Alt-medya muamelesi gören tiyatro yayınları kendi kendileriyle baş başa kaldılar. Bu defa iş tamamen başa düşmüştü. Tiyatronun ırkçılıkla imtihanı böyle başladı.

Bazı pozitif gelişmeler şunlardı: Türkiye tiyatrosunun örgütlü bir çerçeve edinmesi için çaba gösteren ve İstanbul’da olsun, Ankara’da olsun büyük toplantılar organize edilmesini sağlayan Koordinasyon Komitesi bir bildiri yayınlayarak Tuncay Özinel’in Yahudi karşıtı ırkçı söylemini kınayan ve özür dilemesini talep eden bir bildiri yayınladı. Aynı dönemde, kuruluşu uzadıkça uzayan Tiyatro Yayıncıları Birliği yayıncılık alanında ırkçı söylemlere ve tavırlara geçit vermeme konusunda bir mutabakat oluşturdu. Bazı tiyatro çevrelerinin de içinde yer aldığı Barış İçin Sanat Girişimi Tuncay Özinel’i ve tiyatro alanındaki ırkçı söylemleri protesto eden bir açıklama yayımladı.

İlk bakışta şu söylenebilir: Evet gerekli tepkiler verilmeye başlanmış. Fakat işin bir de sonrası var. İşte bu işin sonrası Türkiye’deki tiyatro ortamının ırkçılık karşıtı reflekslerinin ne kadar zayıf olduğunu göstermenin ötesinde, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesizliğinin açık dışavurumlarına konu oldu. Örtülü ya da açık ırkçılık savunuları yapıldı. Öyle ki, bu durumu fırsat bilen Aykut Işıklar yine ortaya çıktı ve Nedim Saban’ın Türkiye tiyatrosunda etkili bir aktör olmasını engellemek üzere bir kez daha, ama bu defa daha dikkatli bir ırkçı söylemi devreye soktu. Tiyatro Yayıncıları Birliği’ne üye Tiyatro Dergisi ve Tiyatro Dünyası siteleri ciddi bir savrulma yaşayarak Tuncay Özinel’in ırkçılığını savunmaya devam ettiği açıklamalarına ifade özgürlüğü (özelde yanıt hakkı) adına yorumsuz yer verdi.

Bu manzara karşısında ben sağı solu belli olamayan bir ırkçılık şebekesi ya da ağının Türkiye tiyatrosunda ciddi bir ağırlığı ve etkisi olduğunu iddia etmek mümkündür düşüncesine giderek daha fazla inanmaya başladım. Türkiye tiyatrosu ırkçıdır demek saçma olabilir; fakat Türkiye tiyatrosu büyük ölçüde ırkçılık tarafından teslim alınmıştır demek de hafif kalabilir.

Türkiye tiyatro sahnesinde oynanan ırkçılık oyunu bazı yönleriyle şebeklik gibi görünse de bu tiyatroyu aşan bir şebekenin işi. Tiyatroyu ülke gerçeklerinden soyutlamanın imkânı yok. Yaşananları hiç kuşkusuz bir de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish