İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vizontele

Tanıtım biçimi olsun galasında yaşatılmaya çalışılan hava olsun ‘Vizontele’ Türkiye’de Hollywood teknikleriyle iş gören bir sinema trendinin devamına işaret ediyor. Bununla birlikte, film kadrosu göz önünde bulundurulduğunda ‘Vizontele’ için ‘Bir Beşiktaş Kültür Merkezi Filmi’ demek çok abartılı olmaz. Esas olarak tiyatro ürünleriyle tanınan bir topluluk olarak BKM ailesinin ‘Vizontele’ye damgasını vurması hiç de Hollywoodvari bir tutum değil.

Yıllardır niçin tiyatro alanında çokça tanık olunan topluluk modelinin sinemaya taşınamadığını düşünüp durmuştum. Bu anlamda, BKM sıra dışı bir yaklaşım sergiledi. ‘Vizontele’ bir yandan sinema pazarına dönük olarak en fazla sayıda tüketici kitlesine ulaşmayı hedeflerken, diğer yandan ‘alternatif ve ‘kolektif denilebilecek bir film çalışması düzeni kurmaya çalıştı.

‘Vizontele’yi salı günü Beyoğlu Emek Sineması’nda 19:00 seansında seyrettim. Hiç boş yer yoktu. Filmin ilk yarısında seyircinin biraz hayal kırıklığı yaşadığı söylenebilir. Sözlerin anlaşılması zaman zaman çok zorlaşıyordu. Seyirciler arasında ‘Bu filme altyazı lazım’ diyenler oldu. Güldürü ekonomisi pek yoktu, zaman zaman öykü akışı izlenemez hale geliyor ve show anlayışı baskın çıkıyordu. İkinci yarı da bu şekilde aksaydı, muhtemelen seyirciler büyük ölçüde hayal kırıklığına uğrayacaktı. Fakat öyle olmadı. Bana göre, filmin üslup bakımından asli eğilimleri daha belirgin hale geldi. Güldürü öğeleri show mantığından büyük ölçüde kurtuldu. Mizah ve dramatizasyona dayalı öğeler daha başarılı bir biçimde iç içe geçmeye başladı.

Deli Emin’in belediye başkanına kısaca öz yaşam öyküsünü aktardığı sahne bunun başarılı bir örneğiydi. Bu anlamda, Siti Ana yalnız kalmaktan kurtuldu. Açık bir savaş karşıtlığı içeren ve televizyonun işlevi üzerine düşündürten final salon üzerinde büyük bir etki bıraktı. Gözlerimin dolduğunu hatta biraz gözyaşı taşmasına uğradıklarını itiraf ediyorum. Film çıkışında seyircilerin iki yorumuna kulak misafiri oldum: ‘Hemşo bu filmin yanında hiç bir şey!’ ve BKM için ‘Filmleri tiyatrolarından daha iyi. ‘Bu tip yüksek sesli yorumlar, seyircilerin popülerliğin yanı sıra derinliği de talep eden arayışlarını dışa vuruyordu.

Yeri gelmişken Cem Yılmaz ve Demet Akbağ’ın oyunculuğu üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Cem Yılmaz’ın daha önce oynadığı ‘Her Şey Güzel Olacak’ filmindeki performansı deyim yerindeyse berbattı. Ortada oyunculuk adına hiç bir şeyin olmadığı kolayca fark ediliyordu. Vizontele’de ise durum tersine dönmüş. Oyunculuk yapıyor, Üstelik başarılı bir biçimde. Demet Akbağ ise yıllardır oyunculuk alanındaki yeteneğini hissettiren, ama pek gösteremeyen bir sanatçıydı. Oysa biraz dikkatli bakıldığında, çok zorlu işlerin üstesinden gelebileceğini hissetmemek mümkün değildi. Siti Ana rolü sayesinde Demet Akbağ’ın oyunculuk alanında neler yapabileceğine biraz olsun tanık olduk.

‘Vizontele’ için en kritik sorunlardan birisi bölge insanlarına, Kürtlere nasıl yaklaşacağıydı. Dışardan ve önyargılı değerlendirme ölçüleri mi ağır basacaktı yoksa içerden bir bakış yakalanabilecek miydi? Diyaloglarda Kürtçe kullanma riskine hiç girilmemiş olması, soundtrack’inden farklı olarak film müziği düzleminde Kürdi boyutun törpülenmiş olması içerden bakma iddiasındaki bir filmde dışardan bakış tehlikesini gündeme getiriyor. Ben her şeye rağmen ‘Vizontele’nin bu tehlikeyi atlattığını düşünüyorum. ‘Vizontele’yi birlikte izlediğim iki arkadaşım da aynı düşüncede. Oto sansüre rağmen, filmin esprisi Kürdi olmaktan hiç de uzak değil.

Yazımı bitirirken şunu söylemek istiyorum: ‘Vizontele’ montaj, görüntünün müzikle eşleştirilmesi, seslendirme, vs. anlamda ustalık içermiyor. Fakat, güçlü bir ilk çıkışın yapıldığı da ortada. Eğer söz konusu olan bir ilk çıkış ise, seyirci olarak tavrım formel zayıflıkları öne çıkarmaktan ziyade, filmin asli eğilimlerini çözümlemeye çalışmak ve seyredilmeye layık bir seviyenin yakalanıp yakalanmadığına karar vermektir. Formel zayıflıkların sorgulanması Yılmaz Erdoğan ve BKM’nin film serüveni sürdükçe önem kazanacaktır. Onca tanıtım kampanyasının ardından biraz lüzumsuz kaçsa da son sözümüzü söyleyelim: ‘Vizontele’ seyredilmeyi hak eden bir film; ‘Kahpe Bizans’ örneğinde görüldüğü gibi, seyirci avcılığı yapan ve seyirciyi aptal yerine koyan film müsveddeleriyle karıştırılmaması gerekiyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish