Türkiye Tiyatrolar Birliği Afyon ziyareti ve sonrasında çıkardığı sonuçları “Afyon’da Ortak Bir Akla İhtiyaç Var” açıklamasıyla duyurduğunda, TİYATROM’un maliki ve editörü Ertuğrul Timur sitesinde bir magazin köşesi açarak, son olarak hızını alamayıp “manşetlere” de taşıyarak, haberci değil de bi-haberci (“dezenformatör” diye de okunabilir) kimliğiyle yayınlar yapmaya başladı. Görenler derdin şu Afyon meselesi nedeniyle TTB bildirileri ile polemik yarıştırma sevdası olduğu izlenimi edinebilir; fakat bu bir yanılsama olacaktır.
TİYATROM’daki Ertuğrul hırçınlığının ve bu hırçınlığı Tiyatro Dergisi’ne taşıyarak örgütsel söylem dersleri vermeye kalkan Mustafa Demirkanlı’nın TTB takıntısı geliştirmesinin sebebi Afyon’la filan ilgili değildir. Sebep mülkleri sandıkları Temiz Tiyatro / Temiz Yayıncılık kampanyası sitesi üzerinden, bu kampanyaya damgasını vuran örgütlü iradeleri hiçe saymaları, ama TTB’nin örgütlü iradesine çarpmalarıdır. Bu da kendilerini Afyon çılgınlığına sevk etmiştir.
Afyon çılgınlığının bir başka aktörü Ali Çakalgöz’ün derdi farklıdır: Amatör bir topluluk olarak yapılanan Afyon Belediye Şehir Tiyatrosu’nda (AKBŞT) önüne geçemediği ayrışma ve kamplaşmanın kendisini tasfiye etmek isteyen kanadından intikam almak istiyor. Aralarındaki sorunun örgütsel tiyatro platformlarında ele alınması gibi bir talebi yok; mahkeme yoluna gideceğim diyor. Bir de Genel Sanat Yönetmenliği yetkisinin elinden alınmasına büyük bir öfke duyuyor.
TTB’ye tepkisi kişisel stratejisiyle tam kesişmediği için meydana geliyor. TTB’den destek değil, psikolojizminin uzantısı olmasını talep ediyor. Yoksa Ali Çakalgöz ve yönettiği topluluğa belediyenin altyapı olanaklarının açılması ve Afyon’da tiyatronun yapılandırılmasında dışlanmamaları gerektiği, TTB tarafından belediye yetkililerine açıkça ifade edilmiştir. Ali Çakalgöz’e de altyapı kullanımı konusunda belediyeye başvurmasını önermiş, verilen söz tutulmadığı takdirde yanında yer alacağımızı söylemiştik. Yani kendisine daha serinkanlı ve dışlama / dışlanma tuzaklarına düşmeden bir strateji izlemesinin sonuç alabileceğini anlatmaya çalışmıştık. Fakat o daha farklı ve tam da karşı karşıya kaldığı ağır suçlamaları (örneğin AKBŞT’de kralcılık oyunu oynadığı suçlamasını) doğrularcasına kişiselciliğin damgasını vurduğu bir yol izlemek istiyor. Olan da Afyon’daki tiyatro ortamına oluyor. Olabilir. AKBŞT deneyiminden gerekli dersleri çıkarıp çıkarmamak kendi bileceği bir iştir. Ayrıca önerdiğimiz stratejinin vahiy kuvvetinde bir doğruluk içerdiğini iddia edecek halimiz yoktur.
Ertuğrul Timur ve Mustafa Demirkanlı’nın Afyon’daki tiyatro kargaşasını ele alma biçimleri Temiz Tiyatro / Temiz Yayıncılık döneminde ve sonrasında sık sık eleştirme gereği duyduğum, bir yerden sonra eleştirmekten sıkıldığım kişiselci stratejilerinin uzantısı olmanın ötesinde bir anlam ve öneme sahip değildir. Yönettikleri sitelerin kelimenin gerçek anlamında haber sitesi olma özelliği yoktur. Kendi tanıklığıma da dayanarak gazeteci yetenekleri olduğunu kesinlikle söyleyebilirim, ama bu yeteneği açığa vuracak insan gücünden de, kararlılıktan da, alt yapıdan da yoksundurlar. Habercilik kaygısıyla Afyon ziyaretine giden TTB heyeti içinden bir kişiyle dahi görüştüklerini, sorular sorduklarını, notlar aldıklarını sanmıyorum. Haber ayaklarına gelirse haberci, gelmezse bi-habercidirler. Afyon konusunu dillerine dolayıp sanal âlemde atıp tutmaları, tamamen göstermeliktir ve kişisel hesaplarla ilgilidir. TTB’ye tepkili Ali Çakalgöz’le danslarını da bu nedenle sürdürmeye gayret edeceklerdir.
Geçmişte koskoca tiyatro camiasıyla dalgasını geçen ve hâlâ gerçek kimliği anlaşılamayan, küfür ve hakaretin neredeyse meşru bir söyleme dönüştürülmesini sağlayan Burak Caney’in peşine takılmış olmaları da, manipüle edilmek istenen ve bu nedenle Trabzon’dan İstanbul’a getirtilen genç tiyatrocularla kurdukları ilişki de, Tiyatro Oyun dergisi kapatıldığında mağdur hale gelen genç editörlerin güya haklarını savunma biçimleri de, son olarak yine manipüle edildiği açık genç bir tiyatro öğrencisini tekzip etme girişimleri de, Ali Çakalagöz ve yardımcısı Sultan Örenkaya’nın tepkiselliğini kullanma ihtirasları da dönüp dolaşıp kişisel hesapların konusu haline geliyor. Örgütlü iradeler devreye girdiğinde bazen bir şeyler değişiyor, akılcılık galip geliyor gibi oluyor, ama nihayetinde kişiselci tutumlarında ısrarcı olmayı sürdürüyor ve dayanamayıp “Yaşasın Örgütsüz Tiyatro!” çizgisine yerleşiyorlar. Öyle ki, örgüt bildirileriyle kişisel polemik yürütmeye çalışmak gibi komiklikler bile üretiyorlar. Elbette çeşitli biçimleriyle TTB’ye dönük sansür ve dezenformasyon silahlarını kullanmayı da ihmal etmiyorlar. Çünkü haberciliğe değil, bi-haberciliğe yatırım yapıyorlar.
Tiyatro alanında kamusal / örgütsel stratejiler güçlü bir şekilde devreye girmediği sürece kişiselci stratejilerin yarattığı kirlilik ve kargaşadan kurtulmanın imkânı olmayacak. Bunun bedelini de tiyatro ödeyecek. Zaman zaman sanal yazışma, sohbet ortamlarında genç tiyatrocular beni buluyor ve nedir bu olan bitenler diye soruyorlar; yanıtım her zaman şu oluyor: Bu işlerin uzağında durun ve bulunduğunuz bölgede tiyatroyu yerleşik hale getirme, geliştirme kavgasına odaklanın. Hiç kimse aynı zamanda tiyatro yaparak bu absürtüklerin düzenli takipçisi olamaz. Hele işin başlarındaysanız, takip etmek bir yana, sınırlı bir ilgi örgütlemek bile lüks hale gelecektir. Bu tip absürtlüklerle, tiyatro sanatının kişilikli bir şekilde icrasını kolaylaştırmayı hedefleyen örgütler uğraşmalıdır – o da kargaşa ve bulantının salgın haline gelir gibi göründüğü zamanlarda. Bunun ötesinde sonuç hem akıl hem emek ziyanı olacaktır.
Temiz Tiyatro / Temiz Yayıncılık sitesine bakıldığında, sonuç bildirisinde tiyatro yayıncılarının kamuoyuna verdiği bir söz olduğu görülecektir: “Tiyatro yayıncıları olarak bizlere düşen görev küfür yayıncılığını kınayan imza kampanyasını kalıcı bir sözleşme haline getirmektir. Bu da tiyatro alanında haber, yorum ve eleştiri kültürünü yol açıcı ilkelere kavuşturmaktan ve örgütlü bir duruş sergilemekten geçiyor. Bu anlamda, kampanya vesilesiyle gündeme gelen Tiyatro Yayıncıları Birliği projesini hayata geçirmenin kamuoyuna karşı sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz.”
Ertuğrul faciasının ya da bu faciayı silah olarak kullanma alışkanlığını bir türlü terk edemeyen Mustafa Demirkanlı’nın geliştirdiği TTB takıntısının nedeni, Tiyatro Yayıncıları Birliği (TİYAB) projesinin evrimine ve bu evrim sırasında geliştirdikleri tavırlara bakılarak kolayca anlaşılabilir. Örgüt dersi vermeye kalkanlar “Yaşasın Örgütsüz Tiyatro!” demekteler. Öyle ki ortada bir TİYAB iradesinin kalıp kalmadığı tamamen şüpheli hale gelmiştir. Bir yıl önce sonlanmış ve süre giden güncel sonuçlarıyla tarihe mal olmuş bir kampanyayı manipüle etme ve asgari müştereklerin ötesine geçerek iradeleri gasp etme çabaları sonuç vermemiştir. Bu anlamda TTB bir engeldir; çünkü yeri geldiğinde örgütsel iradesini belli etmek gibi aslında çok sıradan bir işi yapmaktadır.
TTB’nin “Temiz Tiyatro Temiz Yayıncılık Kampanyasına İlişkin Bir Açıklama”sının yakıcı bir gündem yarattığını düşünmek yanlış olacaktır. Özel olarak Ertuğrul Timur olsun, Mustafa Demirkanlı olsun ne kınanmayı ne de protesto edilmeyi hak ediyorlar – sadece hızlarını alamayıp örgütleri manipüle etmeye kalktıklarında hak ettikleri cevabı alıyorlar. Yani çıldırmak serbest.
Bu arada: 12 Mart’ta Beyoğlu adliyesinde Laz Marks’ın yargılanması başlayacakmış. TTB de orada olacak. Orada buluşmak dileğiyle diyelim. Haber de dayanışma da bu tip ortamlarda üretilir. Benim tuzum kuru: Orada olsam da, olmasam da, örgütlü olmanın avantajını kullanacağım. İnsanım diyen ve aklına mukayyet olmak isteyen herkese tavsiye olunur.
Yorumlar kapatıldı.