İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1 Mayısta Neler oldu?

Kapatılma tehdidiyle karşı karşıya kalan bir partinin hükümet olduğu Türkiye’de, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması yasaklandı ve polis gücü, kendine göre bir sivil kalkışmayı bastırma provası yaptı. AKP düzenli bir şekilde kan kaybediyor; Kürtlerden sonra emekçileri de karşısına alan faşizan ve seçkinci çizgisini sürdürüyor. Gücünü onca yaranma çabasına rağmen dışlandığı devlet yapısı içinde daha fazla devlet olmaya çalışarak ve temsiliyet krizi yaşayan toplumsal muhalefetin daha fazla kan kaybetmesini sağlayarak muhafaza etmeye çalışıyor.

Aslında binlerce polisin seferber edilmesi, Taksim’de buluşmaya kararlı yüzbinleri durduramazdı. Fakat, sendika yöneticileri sivil itaatsizlik biçimi alması zorunlu organize bir eylemi göze alamadı ve emekçi kitleleri ortada bıraktı. Bu da Türkiye’de solun niçin dirilişi yaşayamadığını ve kişiliksizleştiğini bir kez daha gösterdi.

1 Mayıs’ta İstanbul’da meydana gelen tablonun hükümet ile Taksim meydanına çıkmakta güya ısrar eden  iki sol sendika (DİSK ve KESK) arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklandığı söylenebilir. AKP Avrupai ve eğlenceli 1 Mayıs kutlamalarına razıydı. Fakat, AKP sol sendikaları ve yöneticilerini kendisini hükümetten düşürmek isteyen güçlerin hizmetinde gördü – ki bu görüş yanlış değildir.

DİSK ve KESK, açıkça AKP karşıtı cumhuriyetçi cepheye eklemlenmiş görünmese de, esas olarak askeri ve sivil bürokrasinin darbeci yaklaşımına değil, AKP’ye muhalefet ediyor. Özellikle Kürt meselesinde bu iki sendikanın aldığı tutum ve kararlara bakıldığında, resmi devlet ideolojisinin kırmızı çizgilerine oldukça duyarlı oldukları, demokrasi mücadelesinde etkili olmak istemedikleri kolaylıkla görülebilir. Sözkonusu laik-islamcı kutuplaşması olduğunda, AKP’ye karşı muhalefet canavarı kesilirken cumhuriyet-bayrak mitinglerinin Ergenekon çetesini de içeren bir ağın parçası olduğunu görmezden geldikleri ve emekçi kitlelerin sol adına bu ağa eklemlenmesini adeta teşvik ettikleri bile söylenebilir.

1 Mayıs’ta dayak atılan ve gazlanan aslında sol sendika yönetimlerinin izlediği çizgi değil, demokrasi mücadelesinde lokomotifi olması beklenen emek hareketidir. AKP’nin derdi tabii ki “milletin” iktidarını pekiştirmek değil. Öyle olsa Türkiye’de sosyalist bir harekete ihtiyaç kalmazdı. 1 Mayıs kutlamasının Taksim’e taşmasını engelleyerek, hem emek cephesindeki CHP taşeronluğunun karizmasını çizmeyi hem de ayakların baş olamayacağını göstermek istedi. Böylece, demokrasi talep eden ama yeri geldiğinde dayak atılarak terbiye edilen “milletin” ancak seçkinlerden medet umabileceği, kendini yönetme kapasitesi olamayacağını kanıtlamış oldu.

Durum buyken, ne AKP’nin demokratikleşmesinden ne de solun toparlanmasından söz etmek mümkün değil. Türkiye bir ara rejim dönemine gireli çok oldu. AKP-Genelkurmay uzlaşmasıyla ilk adım atılmış oldu. Şimdi sıra MHP eliyle türban tuzağına çekilen AKP’nin hükümetten düşürülmesine geldi. Solu temsil eden kitle örgütleri zaten taşeron pozisyonunda. Kürt hareketinin, emek hareketini canlandırma işini solu likide edenlere havale etme tavrı devam ediyor.

Siyaseten derin devlet seçkinleri zaferini çoktan ilan etti. 1 Mayıs’ı dahi lehine kulllandı. Fakat, Türkiye’yi yönetme kapasitelerinin olmadığını da biliyorlar. Ekonomi, eğitim ve sağlık gibi ayak işlerini yapacak  ve yeri geldiğinde şamar oğlanı vazifesini üstlenecek hükümet kadrolarına ihtiyaçları var. CHP-MHP koalisyonu 2007 genel seçiminde sınıfta kalmıştı; ama yerel seçimlerle birleştirilmiş olası 2009 erken genel seçiminde “millete” başka seçeneği olmadığı mesajı verilerek hükümette görevlendirilmeleri mükün. Bunlar gerçekten olabilir mi? Örgütlü bir toplumsal muhalefetin yokluğunda, çoktan bayatlamış olması gereken senaryoları ısıtmak zor olmuyor.

Şöyle ya da böyle kitle temeline sahip ve bütünlüklü görünen Kürt hareketi Türkiye geneline dönük bir siyasi tavır içinde değil; solda çatı partisi projesi göstermelik ve 1 Mayıs’ın da gösterdiği gibi işlevsizdir. Görünen o ki, AKP’nin kapatılması durumunda – ki kapatılmaması sürpriz kabul edilebilir – demokrasi cephesinin temsiliyetini ya AKP türevi bir parti üstlenecek ya da tam bir boşluk yaşanacak. 1 Mayıs’ta yaşananlar aynı zamanda bu umut verici olduğu söylenemeyecek yakın geleceği ima etmiş oldu. 1 Mayıs’ın emek hareketi ve onunla birlikte toplumsal muhalefetin örgütlü bir güce kavuşmasında gösterge haline gelmesi, bir başka bahara kaldı.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish