Türkiye’de devletin Kürt politikası kısaca ölümü gösterip sıtmaya razı etmek şeklinde özetlenebilir. Kürtçe TV konusunda da durum aynı. Özel girişim niteliğindeki Kürtçe TV yayıncılığı sıkı bir denetim altında. Böylece PKK’nin dolaylı yollardan Türkiye içinden yapabileceği TV yayıncılığının önüne geçilmiş oluyor. Başka bir deyişle, söz konusu Kürtler olunca çizgi dışı çıkışlara sahne olabilecek “serbest piyasa” anlayışı bir çırpıda devreden çıkarılıyor.
Türkiye’de Kürtçe televizyon oldukça sıkıntılı bir devletçi dönemi yaşıyor. AB ile ilişkilerin sürünerek de olsa devam ettirilmesi ve Kürtçe yayıncılık inisiyatifini PKK’nin ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin elinden alma planları, devleti Kürtçe televizyona mecbur hale getiriyor. Buna karşılık, Kürt hareketinin aynı zamanda sağlıklı bir kültür hareketi özelliği taşımıyor oluşu, Türkiye’de Kürtlerin Kürtçe TV konusunda da sıtma nöbetleri geçirmesini normalleştiriyor.
Şu anda sorun şu: Devletin Kürtçe TV’si bir kazanım olarak mı kabul edilecek yoksa işbirlikçiliği ve asimilasyonu özendiren bir proje olarak değerlendirilip ret mi edilecek?
Devletin Kürtçe TV’si bir yönüyle tabii ki kazanımdır. Fakat her kazanımda olduğu gibi Kürt kültür ve dili alt kültürcü ve bağımlı bir çerçeveye mahkûm edilmektedir. Devletin Kürtçe TV’sinden bunun ötesinde rol oynamasını beklemek ve gerçek bir reform sürecinin parçası olarak değerlendirmek anlamsızdır.
Bu konuda Hürriyet’te çıkan bir haber, devletin Kürtçe TV’sinin doğrudan “derin” devletin denetimine verildiğini gösteriyor. 20 Haziran 2008 tarihli ve Uğur Ergan imzalı haberin başlığı şu: “Kürtçe TV’nin Mimarı ‘Çok Özel’ Bir Bürokrat”. Ardından şu bilgi veriliyor: “Bu göreve atanan Sinan İlhan, yurtdışında birçok kritik noktada istihbarat görevleri üstlenmiş, Kürtçe ve İbranice de dahil 5 dili çok iyi bilen bir bürokrat. Sinan İlhan, tanınmış Kürt aydın, siyasetçi ve bürokratlarla görüşmeler yapıyor, kanalın ekran yüzlerini, ekibini, yayın politikaların oluşturuyor.”
Kürtçe TV mimarı için mesele Roj TV’ye karşı devletin Kürtçe televizyonunun aktörlerini ortaya çıkarmak. Hangi çevrelerin bu projeye dahil olduğu ya da olacağı hakkında bir bilgi medyaya yansıdı mı bilmiyorum. Fakat, devletin Kürtçe TV’ye yüz vermek ve hatta bu organizasyonun içinde yer almak işbirlikçilik ve ihanet anlamına gelir mi gelmez mi tartışmalarının yaşanacağı kesindir.
Bu tartışmanın bir kriteri “PKK’li çözüm mü PKK’siz çözüm mü?” tartışmasına dayanıyor. Bu bakış açısıyla, kapatılmak istenen Roj TV ve Türkiye’de ağır baskı altındaki Kürt medyasına karşı öne sürülen devletin Kürtçe televizyonu tabii ki işbirlikçiliğin ve ihanetin bir ürünü olarak kabul edilebilir. Meseleyi karışık hale getiren ve hatların netleşmesini zora sokan Kürt hareketinin yaşadığı iç tutarsızlıklardır. Çaresizliğin ürünü bir isyanın ve ilkesizliğe varan bir uzlaşmacılığın iç içe geçtiği bir mücadele dünyasında, Kürtçe TV meselesini de bağlayan tutarsızlıkları ortadan kaldırmak ve netleşmeyi sağlamak hiç de kolay değil.
İlk yorum yapan siz olun