İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt aydınlanmasını karartanlar bir bir teşhir oluyor

AKP’nin Kürtlere tahsis ettiği sığınma evini mesken tutan Mehmet Metiner gibi aydınlar, yana yakıla “PKK düşman, Barzani dost” önermesi üzerinden milli histeriyi yatıştırmaya çalışıyorlar. Ana akım medyanın televizyon kanallarında MHP ve CHP’lilerden azar üzerine azar işitirken, “Yahu PKK’ye terörist demek yetmiyor muydu?” şaşkınlığıyla kalakalıyorlar. “Apo nasıl oldu da İmralı’dan PKK’ye savaş emri verebildi?” ya da “Apo telefonla örgüte talimat vermiş” türünden Kürt siyasi magazin konularını medyanın gündemine taşıma misyonu üstlenen Ümit Fırat gibi aydınlar, PKK’siz çözüm senaryolarının yerini topyekun Kürtsüz çözüm senaryoları almaya başladığında, işsiz kalma tehlikesi yaşıyorlar. Muhsin Kızılkaya gibi İstanbul Kürt entelijansıyasının fırıldakları, Türk ordusunun operasyonların hak ve helal olduğunu ilan ederek, “PKK’ye dokun, ama bize dokunma” diyorlar; ama bugünlerde “Barzani in, Apo out” koruma duvarını takan yok. Hızlarını alamayıp Genelkurmay destekli Terörle Mücadele Kahramanlarına Destek Kampanyası’na sponsorluk yapanlar da var. Yılmaz Erdoğan, aniden barış güvercini kıyafetinden soyunarak şahinleşiyor ve servetinin 100 bin yeni Tük liralık ufak bir parçasını öldürmeye ve ölmeye tahsis ediyor.

Devlete yaranma ve Kürt halkını yaya bırakma adına en garantili tavır hiç kuşkusuz Yılmaz Erdoğan’ın tavrı. Erdoğan ailesine gelin giden, Mustafa Erdoğan’ın eşi Gülben Ergen’in “Baba Beni Okula Gönder” gibi asimilasyon kampanyalarının yanı sıra militarist kampanyaların da önde gelen magazin figürü haline getirilmesi, Kürt korucu aydın kimliğinin uç noktada hangi yollarla çeşitlenebileceğini gösteriyor. PKK’nin terörist olduğunu onaylamak ve terörü lanetlemek üzere melodram tadında kalem oynatmalar yetmiyor. Kürtlere karşı açılan savaşın da açık ve aktif destekçisi olmak gerekiyor.

Bazı internet forumlarında Yılmaz Erdoğan’ın para bağışını isteyerek yapmadığı, mecbur kaldığı, Türkiye’de Kürt aydın kimliği taşımanın zor olduğu vs. söyleniyor. Doğrudur; Türkiye Kürt aydın kimliğini taşımak için hiçbir zaman güvenli bir ülke olmadı. Rahmetli Hrant Dink’in başına gelenler ortada. Ermeni sorununun çözümü için bölücü olmayan Türkiyeli bir perspektifle biraz öne çıkma cesareti gösterince; cebine biraz para konulup eline silah tutuşturulan Karadenizli bir çocuğa katlettirdiler. Kimsenin kimseden kahraman olmasını talep etmeye hakkı yoktur. Fakat, asimilasyonu, bununla da kalmayıp militarizmi teşvik eden bir Kürt aydını, sıradan bir Kürt korucusu olmanın sınırlarını zorluyor demektir. Bir Kürt köylüsünün, yerinden yurdundan koparak sürgünde perişan olmayı göze alamadığı için korucu olmayı göze alması bir yerde mazur gösterilebilir. Fakat, şöhret ve zenginliği geliştirme ve koruma ihtirasına kapılarak Kürt varlığını ortadan kaldırmaya yeminli militarizmin destekçisi haline gelmek, hiçbir şekilde mazur gösterilemez.

Bu karanlık ve riyakar “aydın” duruşu Kürdi uyanıklık diye yutturmaya çalışmanın alemi yok. Kürt kitlesini keriz yerine koyarak, kah gözyaşı dökerek kah bin bir türlü şaklabanlık yaparak reyting yükseltme ve köşeyi dönme uyanıklığının gelip dayandığı nokta, militarizmin dalkavukluğunu yapmak olmuştur.

Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’ni dize getirme ve ABD’yi ne yapıp edip bağımsızlaşma kapasitesine sahip federal Kürdistan projesinden vazgeçirme hedefine sahip milli seferberlik kampanyası, her kesimi olduğu gibi, Kürt aydınlarını da tarihsel bir sınavdan geçiriyor. Bu sınavda sapır sapır dökülenler var. Sanki ortalık daha bir aydınlanıyor. Kürt aydınlanmasını karartanlar, bir bir teşhir oluyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish