İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt karşıtı milli seferberlik politikalarının geçersiz kılınması, Kürt hareketinin demokrasi mücadelesinin kurucu unsuru olmasına bağlıdır

Gabar’da ve sonrasında Hakkari’deki çatışmalarda meydana gelen toplu asker ölümleri, çok sayıda askerin yaralanması ve sekiz askerin HPG tarafından esir alınması gibi olaylar, Genelkurmay destekli milli seferberlik için gerekçe haline getirildi. Meşru savunma ve mağduriyet söylemiyle gerçekleştirilen seferberliğin ana hedefi ise, Kuzey Irak’ta PKK’yi himaye ettiği iddia edilen Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) taciz edilmesi, Türkiye Kürtlerinden izole edilmesi ve mümkünse tamamen ortadan kaldırılması. Böylece, Ortadoğu’da genişleme eğilimindeki bir Kürdistan federasyonlaşmasının önüne geçilmesi hedefleniyor.

Türk ordusunun ABD’ye rağmen Kuzey Irak’a girip Güney Kürdistan’ın tamamını içine alacak kapsamlı bir saldırıya yönelme ihtimali tabii ki yok. Fakat bu, sınır ötesinde askeri bir duvar örerek izolasyona yönelme çabasının duracağı anlamına gelmiyor. Şimdilik bu, dağları taşları vuran hava saldırıları ile hayata geçiriliyor. Asıl amaç, sürekli dillendirildiği gibi, sınırın 20-30 kilometre ötesine kadar olan bölümünü işgal ederek askeri bir tampon bölge oluşturmak. Habur sınır kapısını kapatma ve Irak’la ticareti Güney Kürdistan’ı bypass ederek gerçekleştirme projelerinin ısıtılması, ekonomik yıpranmanın tek taraflı olmayacağı ve Türkiye’ye maliyetinin daha yüksek olacağı bilinmesine rağmen, hayata geçirilmek istenen izolasyon politikasının kaçınılmaz bir sonucu.

Genelkurmayın bu politikaları topluma onaylatacak milli “sivil” seferberliği uzun süredir teşvik ettiği ve sivil görünümlü paramiliter kurumlar eliyle yürütülen çalışmaların yetersizliğinden şikayet ettiği bilinen bir şeydi. AB ve ABD ile uyumlu hareket etmeye özen gösteren AKP’nin Kürdistan politikasının değiştirilmesini sağlayacak milli sinerji bir türlü yeterli hale getirilemiyordu. Nihayetinde, seçim sandığında kaybeden Genelkurmay oldu.

2007 genel seçimi sonrasında, şiddetlenen askeri çatışmalarda meydana gelen toplu asker ölümleri, Genelkurmayın inisiyatifi ele geçirmesi için kullanıldı. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın HaberTürk kanalı tarafından organize edilen Terörle Mücadele Kahramanlarına Destek Kampanyası’na canlı telefon bağlantısıyla ve büyük bir heyecan duyarak katılması, bu kampanya sayesinde “sivil” ataletin aşıldığını ilan etmesi ve bağışların adresi olarak Mehmetçik Vakfı’nı göstermesi, Genelkurmay’ın üstlendiği açık bir çeşit partiler üstü parti fonksiyonunu göstermesi açısından oldukça çarpıcıydı.

Partiler üstü parti meselesini açmakta fayda var: AKP’nin birinci hükümet döneminde, generaller arasında “Darbe mi yapsak, nasıl yapsak?” tartışmaları yaşanmış, nihayetinde milli “sivil” seferberlik kararı alınmıştı. (Hatırlanacak olursa, bu tartışmaların gözler önüne serilmesi Nokta dergisinin kapanmasına neden olmuştu.) Cumhuriyet/bayrak mitingleri, medya alanında Tuncay Özkan’ın yönetimindeki KanalTürk’ün ve reytingi daha düşük birçok televizyon kanalının Genelkurmay destekli milli “sivil” seferberliğin ajitasyon ve propaganda aygıtı gibi çalışması, daha sonra bu çalışmanın içine ana akım medyanın da çekilmesi, genel seçimde kullanılacak oyları CHP ve MHP arasında pay etme çabaları, CHP ve MHP milletvekilleri arasına doğrudan Genelkurmay’ın sözcülüğünü yapacak milletvekili adaylarının yerleştirilmesi vs. bu partiler üstü partileşme sürecinin belirgin görünümleriydi.

Bu süreçte dikkati çeken, toplumsal muhalefet alanında, solun tükenme sürecine Kürt hareketinin de dahil olma eğilimiydi. Yıllarca Türkiye’nin en büyük mitingleri Newroz kutlamaları olmuştu. Fakat, Newroz kutlamalarında yakalanan kitlesellik hiçbir zaman programlı bir demokratik mücadelenin dinamiği haline getirilemedi. Buna karşılık, 2007 genel seçimi öncesinde düzenlenen cumhuriyet/bayrak mitingleri Newroz kutlamaları ile yarışacak ve hatta geride bırakacak bir yaygınlığa ulaştı. HPG’nin Kürdistan dağlarına yaslanarak sergilediği askeri direnç, hatta son çatışmalarda ordunun prestijini sarsacak düzeye erişen performansı ise, Genelkurmay destekli milli “sivil” seferberliğe gerekçe kazandırma işlevi gördü.

1990’lardan beri toplumsal muhalefetin başlıca odağı Kürt hareketiydi ve açılımın da oradan gerçekleşmesini beklemek doğal görünüyordu. Fakat Kürt hareketinin gerilla mücadelesine indirgendiğinde daraltıcı, indirgenmediğinde yasalcı yozlaşmayı ve likidasyonu yaşayan karakteri, örgütlü bir toplumsal muhalefetin yaratılmasını engelleyen bir faktöre dönüştü. PKK’nin 2004 Haziranı’ndan itibaren askeri çözüm seçeneğini öne çıkarması, aynı zamanda demokratik ve kapsayıcı bir sivil hareket etme inşa etme yeteneksizliğinin itirafıydı. AKP politikaları ile Genelkurmay politikaları arasındaki yaşanan sert çelişkilerin sağladığı politik olanaklar da değerlendirilemedi. Sonuçta, 2007 genel seçiminde sandıkta söndürülen milli histeri balonunun seçimlerden hemen sonra yeniden şişirilmesinin adeta önü açıldı.

Türkiye şiddetle militarist ve yasalcı saplantılardan arındırılmış kapsayıcı bir toplumsal hareketin örgütlenmesine ihtiyaç duyuyor. Kürt hareketi hali hazırda uluslararası koşulların elverişli olduğu söylenebilecek bir evreyi yaşıyor; fakat, bu avantajı değerlendirecek bir toplumsal hareket olma özelliğine bir türlü kavuşamıyor. Neler oluyor? Bu açık bir zihinle tartışılmayı hak eden, tartışılmadığı ve pratik sonuçlar çıkarılmadığı sürece açmazın büyüdüğü bir mesele.

Genelkurmayın ABD ve İsrail’in “teröre karşı savaş” yöntemleri ile bir yere varamayacağı ve topluma verdiği askeri zafer taahhütünü yerine getiremeyeceği öngörülebilir bir şeydir. Bu anlamda, askeri vesayet rejimi bir kez daha tükenişi yaşayacaktır. Buna karşılık Kürt hareketinin örgütlü bir sivil hareket inşa etme ve Türkiye toplumu ile bütünleşme yeteneksizliği, bu tükenişin tekrar tekrar kendisini üretmesinin önüne nasıl geçilebileceği sorusunun yanıtını belirsiz bırakmayı sürdürüyor.

Politik inisiyatifin seçkin güç odaklarından toplum tabanına geçmesi, her şeyden önce Kürt hareketinin toplumsal katılımı sağlayacak kurumsal bir yeniden yapılanmayı gerçekleştirmesine bağlıdır. Demokrasi talep eden, ama demokrasi mücadelesini gerilla mücadelesine ve Ankara’daki memur milletvekili pratiğine indirgeyen bir Kürt hareketi, devletin bastırmacı kriz yönetimini olağanlaştırma işlevi görmektedir. Kürt hareketi bünyesinde yasalcı yozlaşma pratiklerine prim vermeden demokratik mücadele gündemini toplum tabanına yayacak inisiyatiflerin örgütlenmesi, içine sürüklendiği askeri ve bürokratik seçkinci açmazın aşılması için esastır. Kürt hareketi demokrasi mücadelesinin kurucu unsuru haline geldiği ölçüde, milli seferberlik politikalarını geçersiz kılacak ve Türkiyelileşme bir fantezi olmanın ötesine geçecektir. Aksi takdirde, şoven milliyetçiliğin kışkırttığı karşı milliyetçi ve bölge merkezli bir öz savunma mücadelesinin sınırlarını zorlayamaz.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish