İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt Sorunu Çözülüyor mu?

Türkiye’de “Kürt sorunu çözülüyor mu?” sorusunu sormak, bugün için “Devlet nihayet PKK ile dolaylı yollardan olsa bile masaya oturacak mı?” sorusunu sormakla eşdeğerdir. ABD 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ı TC devletine teslim ettiğinde, PKK’siz değil, PKK’li çözümün önünü açmıştı. Dönemin MİT yetkililerinin açıklamaları bunu kanıtlar niteliktedir. Abdullah Öcalan da PKK’nin askeri yapısını tasfiye edebileceğini gösteren jestlerle, kolaylıkla çözüm yoluna girilebileceğini açık ve seçik göstermiştir. Kürt sorununu çözme konusunda mızıkçılık yapan Genelkurmay olmuştur: Gerilla ile yürütülen savaşta taraf olduğunu ilan ederek topu siyasetçilere atmış, siyasetçiler de TSK’nin kuşkulu bir şekilde kendisini geri çektiği ve “taraf” ilan ettiği bu konuda inisiyatif almaya cesaret edememiştir.

Aradan yaklaşık on yıl geçtikten sonra, ABD bir kez daha PKK’li çözüm için ortaya çıkmış görünüyor. Bu defa üst düzey istihbarat yetkilileri ile yapılan kapalı toplantılar aracılığıyla dolaylı mesajlar verilmiyor; Irak işgalini yöneten ABD komutası kamuya açık bir şekilde PKK ile masaya oturma çağrısı yapıyor. TC devletine terör örgütünün yok edilmesi değil, silahsızlandırılması ve feshedilmesi temelinde bir politika öneriliyor. Her ne kadar ABD hükümet sözcüleri PKK ile masaya oturma dayatması yapmadıklarını söyleseler de, TC devletine “Artık Yeter!”, Kürtçesiyle “Êdi Bes e!” dedikleri açık.

Öyleyse ABD’nin istihbarat desteği verdiği TSK’nin sınır ötesinde hava ve kara operasyonları düzenlemesi, sınırın berisinde kapsamlı operasyonlara devam etmesinin anlam ve önemi nedir? Sorunun yanıtını vermek bir yerde zor değil: Eğer masaya oturma zorunluluğu varsa, karşı tarafa maksimum kayıplar verdirmek ve taleplerini minimuma çekmesini sağlamak esastır. Bu arada toprağa düşen genç bedenler bu acımasız politikanın kurbanları haline gelirler. Gerçi ABD’nin TSK’ye istediğini verirken bir ders almasını (askeri çözüm politikasının iflası ettiğini görmesini) istediğine dair spekülasyonlar üretilebilir; fakat, PKK’ye de taleplerini minimumda tutma mesajı verdiği açıktır.

Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar Ankara’da sorunu çözecek siyasi iradenin olmadığını, ama kaosun da her zaman çıkışsızlık anlamına gelmediğini söylerken, hiç kuşkusuz PKK’nin silah bırakmasını ve kendisini feshetmesini talep eden ABD görüşünü temel alıyor. Buna karşılık, 2007 genel seçiminden sonra Kürt sorununda inisiyatifi devralan TSK’nin yol açtığı kargaşa ve meclis muhalefetinin TSK’yi dahi zora sokan askerden de askerci açıklamaları, kaostan çıkış olasılığını azaltmış durumda. Dolayısıyla, Yasemin Çongar’ın (ABD’nin) iyimserliğini paylaşmak ve kısa vadede sorunun çözülmesini beklemek anlamlı görünmüyor.

2004-2007 savaşı 1990’lardaki savaşın bir çeşit tekrarı ise, bu savaşın ardından meselenin çözümü bir kez daha mı askıya alınacak? Ankara’daki hava (siyasi iradesizlik), gidişatın bu yönde olduğunu gösteriyor. Öte yandan, Talabani’nin Türkiye ziyareti, TC devleti açısından bir tabunun yıkılması anlamına geliyor. Kısa zaman önce televizyonlarda Talabani’yi dansöz kılığına sokup oynatanlar, bugün onu resmen Irak Cumhurbaşkanı sıfatıyla ağırlıyorlar. Her ne kadar Talabani’nin diplomatik üslubu PKK ve DTP’nin sert eleştirilerine hedef olsa da, bu ziyaret PKK’nin muhatap alınmasının yolunu döşüyor. Kamuoyundaki yaygın kanaat o ki, bugün Talabani’yi muhatap alan, yarın Öcalan’ı da muhatap alır.

Bugünlerde, Ankara’da PKK’yi muhatap kabul edebilecek bir siyasi iradenin oluşmasını teşvik eden aydın girişimlerine dikkat etmekte fayda var. Zaten Türkiye’de aydın sorumluluğu genelde yüksek siyaset düzeyinde yaşanan tıkanmaları aşmaya dönük yardım çağrılarına yanıt olmak anlamına geliyor. Akademi, medya, STÖ’ler ve siyaset dünyasını temel alan yarı resmi aydın girişimlerinin geri tepip tepmeyeceğini izleyerek, yüksek siyaset düzeyinde yaşanan kargaşanın nereye evrileceğini anlamak mümkün olacaktır..

Ufukta görünen devrimci çözüm mü? Değil elbette. Fakat, insanların muharebe meydanlarında ölmeye devam etmesinin önüne geçebilmek ve toplumsal çelişkilere sağlıklı bir şekilde odaklanabilmek için, savaşmaya mahkum edilen ve Kürt hareketini bu mahkumiyet koşullarında yöneten PKK’nin, talep ettiği yasal siyaset zeminine çekilmesi zorunludur. PKK’den ileri düzeyde radikal ve özgürlükçü bir halk siyaseti inşa etmesinin beklenemeyeceği 2000’li yılların çarpıcı bir gerçeğidir. Bu kısır ve tekrara dayalı dönemin kapanması için önce savaşın sona erdirilmesi gerekiyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish