Yeni Özgür Politika yazarlarından Selahattin Erdem’in 14 Aralık 2008 tarihli “Maaşlı Yazarlar” adlı yazısı Kürt entelektüel camiasında yakıcı bir gündem oluşturmayı başardı. Üst düzey bir PKK yöneticisi olduğu varsayılan Selahattin Erdem’in yazarlıktan para kazanmayı ilkesel olarak reddetmesi ve yazarlıktan para kazanarak hayatını sürdürmekle suçladığı birçok Kürt entelektüelinin aslında satılık, ajan, işbirlikçi vs. olarak ele alınabileceğini iddia etmesi, genel olarak büyük bir tepkiyle karşılandı.
Önce “Maaşlı Yazarlar” yazısında doğrudan ismi geçen ya da dolaylı olarak ima edilen bazı muhataplar (Yaşar Kaya, Hüseyin Kaytan, Hasan Bildirici) yanıt vermeye başladılar. Bu yazarların tamamı, mevcut geçim durumları hakkında ayrıntılı bilgiler de vererek Selahattin Erdem’in suçlamalarını yalanladılar. Genelde serinkanlı denilebilecek bir üslupla tepkilerini dile getirdikleri söylenebilir. Yalnızca Yaşar Kaya’nın ikinci yazısı konu hakkında sert ve yer yer hakaret içeren bir tavra sahipti – ki bunda Selahattin Erdem’in suçlamalarını ölüm tehdidi olarak da algılamasının önemli rol oynadığı söylenebilir.
Belki de asıl kritik olan nokta Selahattin Erdem’le aynı gazetede yazan yazarların nasıl bir tavır sergileyeceğiydi. Meslektaşlarının hakaret ve tehditle karşı karşıya kalmasına sessiz mi kalacaklardı? Bu muameleye layık görülen yazarların Öcalan ve PKK karşıtı küfür edebiyatının tamamen uzağında durmayı ilke kabul ettiği bilinen bir şeydi. Dolayısıyla, ortada Selahattin Erdem’in tepkisini mazur gösterebilecek bir durumdan söz edilmesi pek mümkün değildi.
Çok geçmeden, bazı Yeni Özgür Politika yazarları tartışmaya dâhil oldu ve Selahattin Erdem’in yazısının hedefini aştığını, PKK’ye düşmanlığı olmayan Kürt aydınlarının da kalbini kırdığını belirten yazılar yazdılar (“Talihsiz Bir Yazı” / Z. Yener Orkunoğlu / 15 Aralık 2008). Yeni Özgür Politika yazarlarından Günay Aslan, Kurdistan Post yazarlarına benzer bir şekilde maddi durumuna açıklık getirerek hayatını sosyal yardımla sürdürdüğünü, bu durumun hiç hoş olmadığını ve yazarlıktan para kazanmayı ilkesel olarak reddetmediğini açıkladı (“Yazar ve Yazarlık Üzerine” / 16 Aralık 2008).
Doğru ya da yanlış bu tip çıkışların verdiği önemli bir mesaj, her ne kadar üst düzey bir PKK yöneticisi olsa da Selahattin Erdem’in eleştirel bir dokunulmazlığı olmadığıydı. Böylece, Selahattin Erdem’e dönük tepkilerin açıkça ya da içten içe büyümesini engelleyen ve aslında onun lehine bir etki de üretilmiş oldu. Anlaşıldı ki, PKK’nin aydın politikası uygulamada Selahattin Erdem’in çizgisini öne çıkarsa da, en azından düşüncede tartışılabiliyordu.
Derken Selahattin Erdem’in 19 Aralık 2008 tarihli ve “Maaşlı Yazarlar” adlı yazısının devamı olarak kabul edilebilecek “Devletperestlik” adlı ikinci yazısı çıka geldi. Nedense bu yazı pek tartışma gündemi yaratmış değil. Oysa bu yazı, “özeleştiri pratikte verilir” özdeyişinin bir örneği olarak kabul edilebilir. Hakarete varan ya da tehdit olarak da değerlendirilebilecek ifadelerden arındırılmış bir söylem kurmaktadır. Buradan anlıyoruz ki, Kürt entelektüelleri ancak öfkelendiklerinde ya da canları yandığında tepki gösterme alışkanlığına sahip. Akıl yürütme ve kanıtlama gerektiren tartışmalardan pek hazzetmiyorlar.
Selahattin Erdem’in “Devletperestlik” yazısı, aslında birinci yazıdan da anlaşılabilecek entelektüel ve politik bir kaygıyı netlikle ortaya koyuyor. Kurdistan Post kadrosuna dönük ağır suçlamaların temelinde yatan, yazar olarak Kurdistan Post’un üst köşesine oturtulan İsmail Beşikçi’nin Kürt hareketi hakkındaki bazı değerlendirme ve tavsiyeleri. İsmail Beşikçi’nin büyük, ama ne yazık ki talepleri çok küçük olarak değerlendirdiği PKK’ye şu tavsiyelerde bulunmuştu: Devletleşme ve milliyetçilik karşıtı söylemden vazgeçin ve TC’nin sıkı kontrolü altında tutulan Öcalan’a politik liderlik misyonu yüklemeyi bırakın.
Bu noktada, İsmail Beşikçi’nin bir entelektüel olarak politik mi yoksa politikacı mı olduğu hayli tartışmalıdır. Benim şahsi kanaatim, Öcalan meselesinde İsmail Beşikçi’nin politik bir bilimci gibi değil, politikacı bir entelektüel gibi söylem kurduğudur. Politikacı bir entelektüel olduğu zaten belli, ama ikinci yazısında politikacı şapkasını büyük ölçüde çıkaran Selahattin Erdem, Kurdistan Post sitesinde açık Öcalan muhalifliği yapmaya başlayan İsmail Beşikçi’nin bilimcilik iddiasını çürütme kaygısı taşımaktadır. Aslında biraz tuhaf bir durum; Kürt entelektüel camiasının kâbusu Selahattin Erdem demokrasi dersi vermektedir: “…İsmail Beşikçi … saygı sınırlarını da zorlayarak ve hiç demokratik olmayan bir tutumla Öcalan’dan ‘susmasını’ istiyor!” Bunun hiç de yabana atılmayacak bir eleştiri olduğunu kabul etmek lazım.
Bu tartışmayı tetikleyen, Beşikçi Hoca’nın kendisini açıkça etik davranmamakla suçladığını duyan Öcalan’ın onu Kürtlerin Ziya Gökalp’ına benzetmesidir. Biyografik karşılaştırma yoluyla şiddetle itiraz edilen bu görüşün ulus-devletin fikir babalığını yapma anlamında bir doğruyu içerdiğine kuşku yok. Selahattin Erdem de, Kürt entelektüel camiasına sille tokat girişme tavrını bıraktığı ikinci yazısında, İsmail Beşikçi’yi en az iki soruyu açıklığa kavuşturmaya davet etmiştir: (1) Evrensel bir devlet / halk çelişkisi olduğunu varsaymak doğru mudur? (2) Öcalan’ın liderliğindeki PKK devletleşme karşıtı söylemine rağmen bir halk hareketi olarak nasıl var olabilmektedir?
Kürt entelektüel camiasının selameti adına, hazır Selahattin Erdem “hedefini aşan” bir şekilde hakaret ve belki tehdit de içeren söyleminden vazgeçmiş ve işi entelektüel bir sorgulamaya dökmüşken, öne sürdüğü tezlerin ve sorduğu soruların ciddiyetle ele alınmasında bin bir türlü fayda vardır. Bu konuda, politik aydın tavrı ile politikacı aydın tavrı arasında bocalayan Beşikçi Hoca’nın ağzına bakmak ya da politikacı olamadığında dahi politikacılıktan vazgeçemeyen Kürt entelektüelinin bahtsızlığına kahredip durmak sonuç alıcı olmayacaktır. Bir tartışmanın heyecan, dinamizm ve diyalektik içermesi halk aydınlanması adına avantaj olarak dahi kabul edilebilir. Fakat, bu tip tartışmaların selameti açısından, yeri geldiğinde politik entelektüel tavır ile politikacı entelektüel tavır arasında ayrım yapmanın ve tartışmayı ona göre sürdürmenin önemli olduğunu belirtmek gerekir.
İlk yorum yapan siz olun