TC devletinin Kürtçe TV açılımı basitçe göz boyama girişimi olarak değerlendirilebilir mi? Yoksa önemli bir kazanımla mı karşı karşıyayız? Meseleye diyalektik bakıldığında her ikisini de iddia etmek mümkün.
Resmi TRT 6 açılımının ima ettiği kazanımlar nelerdir?
Örneğin Kürt dilinin hangi alfabeyi kullanması gerektiği konusunda resmi dayatma anlamsızlaşmıştır. Ana akım medya dahi, ama doğru ama yanlış q, w ve x harflerini kullanan Kürtçe mesajlara yer vererek Kürt dilinin özgün dinamiklerinin meşru olduğunu kabul etmiştir. Daha önce bakanlık düzeyinde verildiğinde bile şaşkınlık yaratan sözlü Kürtçe mesajlar, artık başbakan tarafından da verilebilmektedir. Yine, öyle haftada birkaç saatlik televizyon yayınıyla Kürtleri idare etmenin mümkün olmadığı ve devlet bütçesinden daha kapsamlı bir Kürtçe kanal hizmetine pay verilmesi gerektiği resmen kabul edilmiştir.
Bütün bu gelişmeler TC devletini kendi içinde hayli zora sokan gelişmelerdir. Ortaya bir yığın resmi tutarsızlık çıkmış durumda ve bunlar verili hukuk sitemini de zorlamaktadır. Kürtçeye kültür dili olarak kullanımına serbestlik tanıyıp sanki kültürün bir parçası değilmiş gibi siyaset dili olarak kullanımına yasaklar koymak ya da q, w, x harflerini kullanana göre suçlu saymak gibi absürt manzaralar doğmaktadır.
TRT 6’nın aynı zamanda “PKK’siz çözüm” anlamına geldiği ya da PKK’nin siyasi temsil gücünü marjinalleştirme amacı taşıdığı açıktır. AKP, Kürtleri temsil etme yeteneğini geliştirerek 2007 genel seçimi sonrasında Kürt halkı arasında yaşadığı hızlı prestij kaybını durdurmayı, olabilirse bir ölçüde arttırmayı hedeflemektedir. Başka bir deyişle, TRT 6 açılımı Kürt halkına “AKP’den umudunuzu hemen kesmeyin” mesajı vermektedir. Yine, PKK’nin TRT 6’ya aydın ambargosu koyması, onun asıl derdinin Kürtlerin hak ve özgürlükleri olmadığı yönündeki tezin ispatı olarak kullanılacaktır.
Bu bazen absürtlüğe varan çelişkili tablo karşısında Kürt entelektüel camiası nasıl bir hal ve gidişat içinde?
Aylar öncesinden geliyorum diyen, ama sadece son haftalarda alevlenen TRT 6 tartışmalarının Kürt entelektüel camiasında oldukça çarpık, bir kez daha gelişmelerin peşinden sürüklenen ve üstelik rant suçlama ve savunularının damgasını vurduğu bir çerçeve edindiği söylenebilir.
Resmi Kürtçe TV girişimi karşısında nasıl bir tavır alınacağı, ortak bir tavır almaya çalışırken asgari müştereklerin neler olabileceği, nihayetinde devlete nasıl bir mesaj verileceği vs. yaygın ve halkı da işin içine katan bir şekilde masaya yatırılmadı. Bu yapılmadığı için, yumurta kapıya dayandığında basitçe “TC mi PKK mi?” ikilemi örgütlendi. Beklenebileceği gibi PKK “TRT 6’ya hizmet ihanettir” dediğinde, mecburen saflar da belirginleşmiş oldu.
Egemen eğilim itibariyle alt kültürcü ve otorite bağımlısı bir entelektüel camiadan daha fazlasını beklemek yanlış olur. Sonuç da aydınlatmak ve tavır almak değil, takım tutma anlayışının tavana vurması oldu. Açılım açılımdır diyenler için de, açılım sahtedir diyenler için de durum bu.
Tartışma bir yerde gelip Şivan Perwer’in TRT 6’ya transferinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dayandı. Bir süre olur mu olmaz mı heyecanı yaşandı. Nihayetinde Şivan Perwer Kürt kamuoyunu daha fazla merakta bırakmayı / kıvrandırmayı kesip TRT 6 projesinde şimdilik yer almayacağını ilan edince, TRT 6 önemli bir yara almış oldu. Artık TRT 6, Rojin ya da Nilüfer Akbal gibi daha vasat oyuncularla yoluna devam etmek zorundaydı.
TRT 6’ya evet mi, hayır mı tartışması yaşanırken dikkatlerden kaçan son derece önemli bir olgu var. Aslında birçok Kürt sanatçısı televizyon kanallarına iş yapıyor; bir dizi filme müzik yapıp ödül aldıkları dahi oluyor. Bundan şöyle bir sonuç çıkıyor Türk televizyonlarına iş yapılabilir, ama TRT 6’ya yapılamaz.
Öyleyse şunu söyleyebilir miyiz? TRT 6 bir yönüyle aldatıcıdır, ama TRT 6’ya indirgenmiş saflaşma daha da aldatıcıdır.
Tutarlılık adına geliştirilmesi gereken tavır belli: TRT 6’ya iş yapmayacaksan, diğer televizyon kanallarına hiç iş yapmayacaksın. En fazla yapıp yapılabilecek olan, diyalog yönünde şöyle ya da böyle eğilim geliştiren bazı programlara konuk olmaktan ibarettir.
Peki niçin böylesine tutarlı bir çizgi geliştirilmedi ve hâlâ geliştirilmiyor? En makul yanıt şu olabilir: PKK Kürtlerin Türk televizyon kanallarına iş yapması ihanettir türünden bir açıklama yapmadı. Kürt entelektüelleri genelde bu tür “ince” işlere akıl yorma zahmetine girmediği için, doğal olarak PKK’nin ne diyeceği beklenecek. Sonra da PKK’nin aydın politikasının yapıcı mı kırıcı mı yıkıcı mı olduğu tartışmalarına devam edilecek.
TRT 6 ile ilgili benim görüşüm aşağıdaki gibidir:
Ortada bir kazanım olduğuna şüphe yoktur. Her kazanım gibi o da bir mücadelenin konusu olmaya devam etmektedir. Fakat, gelişmelerden de anlaşılabileceği gibi, ortada aydınlatma ve tavır alma kapasitesine sahip bir Kürt entelektüel camiası da yoktur. Ne diyelim? Kürt halkı bir de bu nedenle talihsizliğine yansın. Sonuçta Kürt entelektüelleri de bu halkın çocukları; atsan atamazsın, TRT 6 satın alsa, bu işten yine zararlı çıkarsın.
İlk yorum yapan siz olun