İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni Bir Döneme Girerken

2007 genel seçimi sonrasında, Türk ordusu ile HPG arasında yaşanan silahlı çatışmalar sırasında meydana gelen toplu asker ölümleri kullanılarak Türkiye adım adım etnik bir çatışmanın eşiğine kadar getirildi. Devlet, PKK’ye yardım ve yataklık yapmakla suçladığı Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’ni (KBY) düşman ilan eden tavrıyla, kapsamlı bir Türk-Kürt savaşını göze aldığını iddia etti. Büyük bir Kürt-Türk savaşı başladı, başlıyor, yoksa başlamıyor mu derken gerçekte olan bitenler neydi?

Amerikan planında değişen pek bir şey olmadığı söylenebilir. KBY’yi koruma ve dolaylı da olsa Türkiye’ye muhatap olarak kabul ettirme politikasından bir sapma oluşmadı. Irak anayasasını tanıyan bir Türkiye’nin Barzani ve Talabani’yi aşiret liderleri düzeyine indirgeyen aşağılayıcı retoriğinden vazgeçmesi gerekiyor. KBY ile ortaklaşma olmaksızın Türkiye’yi askeri olarak zora sokan gerilla direnişinin önüne geçme imkanı yok. AKP bunu zaten kabul ediyor; asıl mesele KBY’nin muhatap alınması bir yana, varlığını dahi içine sindiremeyen Genelkurmayın ikna edilmesi. Belirsizlik devam etmekle birlikte, Genelkurmay KBY’nin boğulması yönündeki talebini kabul ettiremeyeceğini anlamış görünüyor.

Güney Kürdistan’da PKK’yi temsil eden PÇDK’nin bürolarının kapatılması ve HPG tarafından esir alınan sekiz askerin ABD’li yetkililerin de rol aldığı görüşmeler sonucunda serbest bırakılması, Türk ordusunun gerilla ile giriştiği çatışmalarda yıpranan imajının onarılması için atılan adımlar olarak gösterildi. Irak’a Komşu Ülkeler toplantısında alınan kararların AKP hükümeti tarafından bir kazanım olarak ilan edilmesi ve yüzlerin gülmeye başlaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı G. W. Bush’la yapacağı görüşmenin pek de sıkıntılı geçmeyeceğini gösterdi. Gerçi hükümetin PKK liderlerinin Türkiye’ye teslim edilmesi gibi fantastik ve kolaycı talepleri var, ama en azından PKK’nin silahlı direnişinin uluslararası camiada meşrulaşma olasılığının önüne geçildi. Şöyle de söylenebilir: İran’la çatışan PKK (PJAK) ABD tarafından meşru görülecek, ama Türkiye ile çatışan PKK terör örgütü olarak değerlendirilmeye devam edecek.

Sonuç olarak, Türkiye’nin ABD destekli KBY’yi boğacak kalıcı bir işgal kuvveti olarak Irak’a girme ihtimalinin neredeyse hiç olmadığını savunanlar haklı çıktı. Fakat bu, Türkiye’deki Kürt sorununun iyiden iyiye belirsizliğe sürüklendiği anlamına da geliyor. PKK ile birlikte KBY’yi de hedef olarak gösteren çizgi ile hedefi PKK’ye indirgeme çabasındaki AKP çizgisi çekişedursun, ABD’nin ağırlığını koymasıyla, şimdilik Türkiye’yi askeri açıdan rahatsız etmeyen bir PKK üzerinde uzlaşamaya varılmış görünüyor.

2004 Haziranı’ndan itibaren PKK’nin geliştirdiği “aktif meşru savunma” politikasının artık geçerliliğini yitirdiği ya da manevra sahasının oldukça daraldığı söylenebilir. PKK’nin ABD destekli KBY üzerindeki İran, Suriye ve Türkiye baskısını bloke etmek adına üstlendiği tarihsel rol, KBY’nin kazanımları ve Türkiye’deki Kürt sorununa Apo’suz ve PKK’siz çözüm adına yeri geldiğinde “kurban edilecek koç” pozisyonundan sıyrılmasını sağlayabilmiş değil. PKK’nin silahlı mücadele yoluyla kendisini muhatap olarak kabul ettirme çabasının bir kez daha boşa çıkarılması, Türkiye’de Kürt hareketini dar askeri mücadele çizgisine çeken ve toplumla buluşma kanallarının tıkanmasına neden olan yaklaşımları ister istemez sorgulanır hale getirecek.

Uzun vadeli olmayan bir perspektifle, 2009’da yapılacak yerel seçimlerin Kürt hareketinin yaşadığı tıkanmanın aşılıp aşılmadığını test edecek belirleyici bir dönemece işaret ettiği söylenebilir. Yeni bir on yıllık döneme nasıl girilecek? Bugünle gelecek arasında bilinçli bir köprü kurmak ve verimsiz bir tekrardan kaçınmak isteyenlerin, şimdiden bu soruya kafa yormaları gerekiyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

tr_TRTurkish